Örgütsel Önderliğin Güncel Bazı Sorunları

Diktatörlüğün 7 Haziran seçimlerinin ardından Suruç katliamı ile başlayan, Kandil'e hava saldırıları ve 10 Ekim katliamı ile gözü dönükçe sürdürülen, 15 Temmuz başarısız darbe girişiminden sonra OHAL ve KHK'lar ile daha da kapsamlılaşan ve üst düzeyde boyutlanan saldırıları, genel olarak direnen işçi ve emekçileri, kadınları, gençleri, tüm ezilenleri, halklarımızı teslim almayı, biat ettirmeyi hedefliyorsa da, ilk ve temel hedefi, öncülere ideolojik-siyasi tasfiyeciliği dayatmak ve onları örgütsel olarak tasfiye etmektir.

Ülkücü-politik islamcı karması faşist diktatörlük, 2014'te MGK'da kararlaştırılan "çöktürme planı"nda belirtildiği gibi, Kürt ulusal demokratik direnişinin önderliği ve örgütlenmeleri başta gelmek üzere, direnen öncülerin iradesini kırmaya kilitlenmiştir. Son yıllarda HDP ve ESP önde gelmek üzere, emekçi sol hareketin oluşturucu parçalarının hemen hepsi, diktatörün tasfiye saldırılarına maruz kalıyor, benzer örgütsel süreklilik sorunlarıyla "boğuşuyorlar". Öncülerin program ve stratejilerini "yemeksizin" örgütsel sürekliliği sağlamaları, faşizme karşı örgütlü direnişin temelidir. Faşist diktatörlüğe karşı örgütlü direnişin geliştirilmesi kuşkusuz öncülerin örgütsel sürekliliğine bağlıdır. Öncüler, örgütsel sürekliliklerini sağlama temelinde, işçilerin emekçilerin, ezilenlerin faşist diktatörlüğe karşı direnişinin öncüsü ve örgütleyicisi olarak rollerini oynayabilirler.

HDP gerçekliğinde dönemin örgütlenme sorunları ve görevleri çok çarpıcı biçimde görülmektedir. Parti meclisi ve MYK üyeleri, il ve ilçe yöneticileri, parti üyeleri kitlesel ölçekte ve başı sonu belli olmayan dalgalar halinde tutuklanmaktadır. Tutuklama terörü, dolaysız biçimde bir örgütsel tasfiye durumu olurken, aynı zamanda tasfiyeci siyasi ve ideolojik sonuçlara yol açmaktadır. Diktatörlük, tutuklama terörü ile durmaksızın HDP örgütlülüğünü tasfiye etmeye çalışmakta, HDP ise tekrar ve tekrar tutuklanan yöneticilerinin yerlerini yeni görevlendirmelerle doldurarak örgütlenmeye, bu temelde faşizme karşı direnişi geliştirecek adımlar atmaya çalışmaktadır.

Tutuklama terörü ve yol açtığı sonuçlar biliniyor. Deneyimli, birikimli kadroların tutuklanmasıyla yalnız nicelik değil nitelik kaybı, siyasi ve örgütsel önderlik, yönetme ve örgütleme güç ve yeteneği kaybı, siyasi inisiyatif, öngörü ve sürükleyicilik kaybı oluyor. Parti örgütleri bozulup dağılıyor, öncünün kendi güçleriyle örgütsel ilişkileri, bağlantıları bozuluyor, dağılıyor ya da kopuyor, parti örgütsüzleşiyor. En çarpıcı örneklerini HDP ve ESP'nin oluşturduğu öncüler, kendilerini tekrar örgütlemekte, tekrar ve tekrar tutuklama terörüyle bağlı yeniden örgütlenme sorun ve görevleriyle yüzleşmektedirler. Diktatörlüğün tutuklama terörü aynı zamanda, örgütsel tasfiye yolundan, öncülerin kitlelerle bağlarını koparmayı hedefliyor. Burada da öncüler kitlelerle bağlarını koruma, kitleleri örgütleme ve mücadeleye seferber etme sorunlarıyla yüzleşiyorlar.

 Faşizmin irade kırma ve tasfiye saldırısı, kuşkusuz siyasi olarak göğüslenmek ve püskürtülmek zorundadır. Ama örgütlenmek, örgütlü güçlere dayanmak da büyük kitle direnişlerinin hazırlık ve örgütlenmesinin önkoşuludur. Geride kalan bir-iki yıla bakarak, öncülerin kendi örgütsel sürekliliklerini sağlamada başarılı olduklarını, diktatörlüğün tasfiye saldırılarını göğüslediklerini saptayabiliriz.

Fakat bu yeterli midir, yapılması gerekenler, yapılabilecekler -yapılması mümkün ve olanaklı olanlar- penceresinden bakıldığında "yapılabilmiş midir", ona da bakmak gerekir. Yetmezliklerin, yetersizliklerin aşılması, gelecek yönelimi ve zaferin hazırlığı bakımından kuşkusuz daha da önemlidir. Bu bağlamda öncülere yöneltilecek devrimci eleştiri, örgütsel süreklilik bakımından daha yüksek düzeyde başarı koşullarının varlığını ve olanakları değerlendirme düzeyinin düşüklüğünü göstermek olabilir. O halde demek ki, faşizme karşı fiili meşru mücadele temelinde direnişi daha ileri bir düzeyde geliştirmek de tamamen olanaklıdır! Örgütsel süreklilik bağlamında olanakları değerlendirme düzeyinin düşüklüğünün eleştirisi, aynı zamanda öncülerin faşizme karşı direnişi geliştirme potansiyelini değerlendirmeye dönük politik etkinliklerinin yetmezliklerine yönelmiş devrimci bir eleştiriyi de içermektedir.

Örgütsel Önderliğin Her Düzeyinde Kuvvetlere Hakimiyet Sorunu Ve Görevi Vardır

Dönemin "örgütsel önderlik"* görevlerinin kavranması ve yanıtlanması bakımından çarpıcı bir örnek durumun değişik yönlerine değinmek, incelemek ve tartışmak verimli ve yararlı görünüyor.

İstanbul'da 1 Mayıs'ta ESP kortejinde yürüyen 400 kişinin “örgütlenmesi” görev ve sorunu, hemen sonrasında yapılan kolektif değerlendirmelerde önemli bir yerde duruyordu. Aynı doğru yaklaşım ve duyarlılık 24 Haziran seçim mücadelesinin hazırlık planlaması ve örgütlenmesi tartışmalarında da görülüyor. Tartışan her yoldaş orada çok önemli bir imkan görüyor, fakat her nedense bu imkanı değerlendirecek bir hareket planı geliştirilemiyor, geliştirmeye odaklanılamıyor da! Bunun gerekliliğini düşünen devrimci aklın, bu 400 kişinin örgütlenmesine yönelik bir hareket planı geliştirme yönünde somut öneriler ileri sürme çabasına girmemesi de hakikaten çarpıcı bir başka gerçeklik olarak göze batıyor. Tabii ki bir ilk tartışma derinlikli ve kapsamlı olmayabilir, orada hemen bir plan da geliştirilemeyebilir. Eğer "örgütsel önderlik" ve "kanlı canlı örgütçü işin peşinde" ise bu aşılabilir bir sorundur. Ama devrimci akıl bir devrimci imkanın varlığını ve bunu değerlendirmenin önem ve gerektiğini vurgular ve bunun ötesine basireti bağlanmışçasına geçemezse, buna yapıcıların literatüründe "devrimci kendiliğindencilik" deniyor. Perspektif, planlama ve kararlılık eksikliğinin oluşturduğu irade yoksunluğu böyle bir "hareketsizlik", "eylemsizlik durumu"nu koşullandırıyor.

Devrimci imkanlar öncü hazır mı diye sormaz, sormuyor. Devrimci imkanlar öncünün hazırlanmasını da beklemez, sabırsızdır; "devrimci imkanlar yalnızca onu değerlendirebilenler için vardır" hakikatini tekrar tekrar önümüze koyar. Evet, orada büyük ve değerli bir imkanın var olduğunu "görüyorsun", "söylüyorsun", ama onu realize etmek üzere bir plan geliştirip karar vermiyorsun! Karar verici gücün "bir sorun" karşısında harekete geçememesi, bir nevi elimine olması, donakalması durumudur bu. Seyredicilik, kaydedicilik, irade yetmezliği dediğimiz de böyle bir şeydir zaten!

Oysa ondan bir yıl önce yürütülen yoğunlaştırılmış mobil örgütlenme çalışması başarılı bir örgütsel ve ideolojik adımdı. Çalışmayı örgütleyen ve içerisinde yer alan yoldaşlar birçok şey öğrendiler, sonuçlar çıkardılar, deneyim kazandılar. Doğru zamanda başarılı bir örgütsel önderlik hamlesi gerçekleştirildi. İlerledik. Fakat hamlenin izinin nasıl sürüleceğine, tamamlayıcı, süreklileştirici ve ileri taşıyıcı örgütsel ve ideolojik adımların neler olabileceğine dair tartışmalar yapılıp öneriler ileri sürüldüyse de, bunları bir hareket planı biçiminde kararlaştırarak eyleme dönüştürecek, iradeleştirecek denli somutlaştırılamadı. Örgütsel önderlik düzleminde “süreklilik” sorunu kendini böyle gösterdi.

Örgütsel önderlik (tabii ki, ideolojik ve siyasi önderlik için de bütünüyle geçerlidir bu) bir kez başarılınca, bir kez kazanılınca, artık sürgit devam eden, gölgesinde huzur bulacağınız çınar ağacı değildir. "Birinci adımı" atmak, birinci çarpışmayı kazanmak değerlidir, an için önderlik gerçekleşir, kendisini realize ederken kendisini izleyecek, ardışık süreçler için kendi çapında bir önderlik mayalanması da yaratır. İlk adımın başarısı önemlidir, ama onu izleyecek, onu "tamamlayacak" ve ileri taşıyacak "ikinci adım" da değerli, hatta ilki zaten gerçekleşmiş olduğu için "artık" ikincisi ondan daha önemli ve değerlidir. İkinci adım sürekliliği sağlayarak birinciye anlam ve değer kazandırır. Birincisi ikincinin dayanağıdır. İkinci adım ve sonra onu izleyecek adımlar, bu böyle sürüp gider... Önderlik, durmaksızın önderliğin eylemiyle de değişen "yeni durumlarda", "yeni koşullarda", "yeni süreçlerde" yeniden ve yeniden kendini realize ederek "sürekliliği" sağlar. Önderliği bir kez başarmak, elde etmek yetmez, “her gün ve yeniden” önderliği kazanmak gerekir.

Geriye devrimci eleştirel tarzda baktığımızda, “önderliğin” temel bir koşulu olarak süreklilik sorununun kendini ortaya koyduğu gerçeği ile yüzleşiyoruz. Saptanan sorunların ve çıkarılan derslerin, sonuçların sosyalist basında yeterince işlenememiş olması da örgütsel önderliğin başka bir yetmezliğidir, süreklilik sorununun başka bir düzeyini yansıtmaktadır.

Örgütsel önderlik alanında bugün “temel” ve “öncelikle” çözmeye çalışmamız gereken sorunlar nelerdir diye sorulacak olsa, birinci sıraya “kuvvetlere hakimiyet”i, ikinci sıraya değil de hemen onun yanına “sürekliliği” koymak gerekir. Kuvvetlere hakimiyeti sağlamaya yönelik her hamleyi örgütsel sürekliliği sağlama amaç ve perspektifi, örgütlü kuvvetlere dayanarak özgürlük ve sosyalizm mücadelesini yükseltme çabası yönetmelidir. Bu olmazsa, kuvvetlere hakimiyet amaçsız kalır, boşluğa düşer.

Kuvvetlere hakimiyet örgütsel önderliğin temel bir ilkesidir. Parti örgütlenmesinin her düzeyinde ve sürekli olarak kendisini gösterir. Kuvvetlere hakimiyet bütün düzeylerde kendini o düzeyin ana kuvvetlerine hakimiyette somutlaştırır. Kuvvetlere hakimiyet bir kez gerçekleşince gündemden çıkmaz, diğer önderlik sorun ve görevleri gibi hep gündemde kalır ve kendini her yeni durumda farklı kapsam, içerik ve biçimde örgütsel önderliğin önüne sürer. Burjuvazi ve diktatörlüğün tasfiye saldırılarını doludizgin sürdürdüğü ve kitlelerde geri çekilmenin ve öncü örgütlerin çevresinde daralmanın meydana gelmekte olduğu koşullarda, "kuvvetlere hakimiyet" sorunu yaşamsal bir önem kazanır. Burjuvazinin antikomünist ve karşıdevrimci polis aygıtı, öncülerin önderlikleri ile ana güçler arasındaki bağlantıları kesmeyi ve keza öncüler ile kitleler arasındaki bağları koparmayı hedeflemektedir. Kitlelerle bağları sürdürmenin bir yönü onların özlem ve taleplerini anlamak, politik olarak yanıtlamak ise, diğer yönü de kitleler içinde, bakışını kitlelere, işçi ve emekçilere kilitlemiş örgütlerin varlığıdır.

"Kuvvetlere hakimiyet", öncünün örgütlü varoluşunun her düzeyinde kendini gösterir, her "düzeyin" kapsamı ise kendine özgü ve somuttur. O düzeyin ana güçlerine odaklanır. ESP gerçekliğinde "kuvvetlere hakimiyet"in kendini hangi değişik düzeylerde ortaya koyduğuna daha yakından bakıldığında, bu değişik düzeyler ve her birinin alanına giren ana kuvvetler şöyle özetlenebilir:

Merkezi yönetim düzeyinde "kuvvetlere hakimiyet"in kapsamı:

Bu düzeyde örgütsel önderliğin "kuvvetlere hakimiyet"i, parti meclisinin, il ve ilçe yönetimlerinin organsal işleyişlerinin düzenliliği, keza temel yönetici örgütlerde görevli kadrolar ve onların aşağıdan gelen adaylarıyla ilişki düzeninin varlığı ve sürdürülmesi temelinde onların durumlarına, gelişim süreçlerine, çalışmalarına, başarı ve başarısızlıklarına, yetmezliklerine, hangi yönde ve nasıl geliştirileceklerine dair, her birinin kendi görevini, rol ve işlevini yerine getirmesinin sorun ve görevlerini kapsar. Eğer ESP örgütlenmesi il yönetimleri düzeyinde onlarca ile yayılmış olsa idi, ilçe yönetimlerini merkezin "kuvvetlere hakimiyet"i kapsamında ele almak isabetsiz olur, o durumda merkezin kuvvetlere hakimiyeti, doğru olarak il yönetimleri ve bu organlarda çalışan kadrolar ile sınırlanırdı.

İl yönetimleri düzeyinde "kuvvetlere hakimiyet"in kapsamı:

İl düzeyinde örgütsel önderliğin kuvvetlere hakimiyeti, ilçe ve semtlerdeki yönetici örgütlerin (ya da çalışma birimlerinin) organsal işleyişinin düzenli sürdürülmesi, keza bu örgütlerde çalışan kadrolar ve onların aşağıdan gelen adaylarıyla sistematik ilişki düzenin varlığı temelinde, onların devrimci görevlerini gerçekleştirme ve devrimci gelişimlerinin sorunlarına hakim olmayı kapsar. Örneğin İstanbul gibi bir ilde, eğer örgütlenme 15-20 ilçeye yayılmışsa -ilçe yönetimleri varsa-, kuşkusuz ilin "kuvvetlere hakimiyet"i, ilçe yönetimleri ve bu düzeydeki kadrolara odaklanmayla çerçevelenir.

İlçe yönetimleri düzeyinde "kuvvetlere hakimiyet"in kapsamı:

İlçeler düzeyinde örgütsel önderliğin kuvvetlere hakimiyeti, semtlerdeki yönetici örgütlenmelere ve çalışma alanındaki görev örgütlerine (gazete dağıtım grupları, bildiri dağıtım ve afişleme grupları, işçi çalışma grupları, emekçi kadınlar arasında çalışma grupları, semt gençliği içerisinde çalışma grupları, liseli gençlik komisyonları, halkçı demokratik cephe örgütlerinde çalışma grupları, eğitim grupları, sosyalist basını okuma grupları, tutsaklarla dayanışma grupları, ev ziyaretleri yapma komisyonları ve sohbet grupları, bağış toplama grupları, semt yoksulları ile dayanışmayı örgütleme grupları, şiir, tiyatro ve müzik grupları, spor kulübünde çalışma grubu, antifaşist birlikler, direniş komiteleri vb.), aktivistlere, üyelere (aktivist ve üyelik için hazırlanacaklara), keza alanda partinin kitle tabanına hakimiyeti kapsar.

Örgütsel önderliğin kuvvetlere hakimiyeti sorunu kendini semt yönetici örgütleri düzeyinde de ortaya koyar. İlçeler düzeyinde tanımladığımız kuvvetlere hakimiyet sorun ve görevlerinin bir kısmı esasen semt yönetici örgütlerinin -komite ya da çalışma gruplarının, semt temsilciliklerinin- görev ve sorumluluk alanındadır. Semtlerde yukarıda işaret edilen tipte görev örgütlerine, üyelere, aktivistlere ve parti kitlesine, kitle örgütlerindeki taraftarlara hakimiyette somutlaşır. “Hakimiyet”in temeli, ilişkilerin düzenlenmiş olması, şöyle veya böyle belirlenmiş bir sistemle ve kesintisiz sürdürülebilmesi ve tabii "herkesi işlevlendirme" çabasıdır.

Genel olarak önderlik sorununun, özel olarak örgütsel önderlik sorun ve görevlerinin yalnızca parti kademelerinin yüksek düzeylerinin çalışma ve sorumluluk alanına girdiğini sanmak, açık bir yanılgıdır. Örgütsel önderlik sorunu olduğu gibi, ideolojik ve politik önderlik sorunları da parti çalışmasının bütün düzeylerinde ve her düzeyin kendi konumundan kendini ortaya koyar. Muhakkak ki, kapsamı ve içeriği de parti örgütlenmesinin değişik düzeylerinde farklılaşır. Önderliğin gerçekleşmesi için değişik düzeylerin birbirini tamamlaması, önde yürüyen merkezin izini takip ederek akmasıdır esas olan. Demek ki, üstten aşağı her düzeyin kendi konumunun hitap ettiği bütüne ve kendi altına önderlik etme görev ve sorumluluğu vardır.

400 Devrimci Ve Örgütsel Önderlik

İstanbul'da ESP’nin 1 Mayıs kortejine katılan "400 devrimci" içerisinde alan örgütlenmelerinde yer alan yönetici, üye ve aktivistler de bulunuyor. 400 devrimciyi bir araya getiren öncelikle bu örgütleyici, düzenleyici, disipline edici öncü güçtür. ESP il yönetimi bu güce hakim olmalıdır. Bu “nitelik gücü”, nicelik olarak da örgüt örgüt, birey birey hesaplayabilmelidir. Bu da örgütsel önderliğin somutluğu, daha tam söylemek gerekirse, örgütsel önderliğin düşünme, çalışma ve eylem tarzının somutluğu demektir.

Hareket ettiği teorik öncüller, soyutlama ve genellemeler ne olursa olsun, örgütsel önderliğin gerçekleşebilmesi, elle tutulur verili gerçeklerden hareketle somutlaşma düzeyine bağlıdır. Örgütçünün somut planlarını şekillendirecek, günlük pratiğini yönetecek, hemen elde edilecek denli somut amaçlar, somut koşullar altında belirlenir. “Elle tutulur verili gerçeklik” ise durmaksızın değişir, genişler, daralır, çeşitlenir, geri çekilir, ilerler, sıçrar ya da geriye düşer. O halde örgütsel önderlik de üzerine çalıştığı, iradesini pratikleştirdiği gerçeklik gibi hareketli ve esnek olmak zorundadır. İçerisinde hareket ettiği durum her ne olursa olsun, durumu devrimci biçimde değiştirme, öncüyü ve mücadeleyi ileri itme tutkusu, devrimci önderliği ve örgütçüyü yönetmelidir.

Örgütsel önderliğin bugün aşması gereken yetmezlikleri nedir diye sorulursa, “somutlaşamamayı” birinci sıraya koymak doğru ve isabetli olur. Örgütlenme sorunlarının çözümünde ve örgüt biçimlerinde somutlaşamamak, kadro ve örgütlere, güçlere, imkanlara vb. hakimiyette somutlaşamamak, sürekliliği sağlama yöntemlerinde somutlaşamamak, örgütleme olanaklarını değerlendirmede, üye kazanmada, yeni örgütler kurmada, yeni alanlara açılmada, kadro eğitiminde somutlaşamamak gibi. Somutlaşamamak gerçekliği kuşkusuz, örgütlenme sorunları üzerine sistematik ve sürekli çalışamamak gibi bir düşünsel emekçilik yetmezliğinden ve çalışma tarzının buna uygun yapılandırılamaması zafiyetinden beslenmektedir. Bu zaafın örgütsel önlemler de alınarak yenilgiye uğratılması muhakkak önceliklidir. "Örgütsel önlemler", burada örneğin her il yönetimi ve bağlı örgütler için, "alandaki örgütsel sorunların 45 günlük periyotlar ile gündem yapılması ve katılımcıların önceden yazılı hazırlık yapmaları, örgütsel kararların yazılı halle getirilip üst kurullara raporlaştırılması" gibi yöntemler olabilir.

Söz konusu 400 devrimcinin yüzde kaçı düzenleyici, yönlendirici, disipline edici, örgütlü, öncü güçtür, yani örgütlüdür? Bu, yüzde 1, bilemedin yüzde 2’lik bir hata payı ile tespit edilebilir. Bunun böyle olabilmesi için örgütsel önderliğin "örgütsel durumu" nesnel olarak denetlenebilir bilgiye dönüştürecek tarzda çalışması gerekir. Mühendislik çalışmasının gereklerini yerine getirmek, düşünsel emekçilik tembelliğine son vermek, bilgileri derleyip-toplayıp arşivlemektir yapılması gereken. Bu bakımdan ne kadar yetmez durumdayız, değil mi? Şimdi hakimiyet kavramına bir ek yapabiliriz: örgütlere, kuvvetlere, imkanlara vb. hakimiyet, önce mühendislik çalışmasında, düşüncede hakimiyettir.

"Öncü örgütlü olmalıdır", sosyalistlerin örgütlenme çalışmalarını yöneten temel düşüncedir bu. Bolşevik-Menşevik ayrışmasının temelinde de işte bu örgütlenme sorunu vardır. Lenin'in, parti örgütlü olmalıdır, her parti üyesi bir parti örgütünde çalışmalıdır öğretisine karşı Menşevikler, her grevci işçi, genel olarak sosyalizmden yana her profesör parti üyesi kabul edilmeli görüşünü savunmuştur. Kendi deneyimlerimizin yanı sıra 20. yüzyılın bütün deneyimleri de Lenin'i doğrulamıştır. Parti örgütlü olmalıdır, partinin her üyesi, kesinkes bir parti örgütünde yer almalıdır. Partililer ancak bir parti örgütünde örgütlülerse denetlenebilirler, yönetilebilirler. "Öncü örgütlü olmalıdır" düşüncesi, ESP gerçekliği içerisinde, yalnızca üyelerin değil, bütün ESP kitlesinin örgütlü olmasını, ESP'nin "kitle temeli" ile ilişkilerini düzenlemesini kapsar.

Kuvvetlere hakimiyet, "ana kuvvetler" ile ilişkilerin düzenlenerek örgütlenmesine dayandığı içindir ki, uygun araçlar olmaksızın düşünülemez. Örneğin yayın organları, miktarından ayrı olarak (miktar tamamen sembolik de olabilir) düzenli bağış toplanması, bildiri ya da afişlerin parti kitlesine ulaşması ya da parti kitlesinin bu çalışmalara katılımı, e-mail grupları, ilişkilerin düzenlenmesinde, bilgi akışında rol oynayabilecek araçlardır. Ama örgütsel önderliğin elindeki araçlara hakim olması gerekir; dahası araçlar, yöntemler repertuvarı olabildiğince zengin olmalı ve gerekli olduğu anda devreye sokarak değerlendirebilmek için yeterli hazırlık da yapılmalıdır.

Devam edelim. Eğer bu 400 devrimcinin yüzde 20'i örgütlü ise, bu örgütlü öncü güç yaklaşık olarak 80 devrimciden oluşmaktadır. Örgütsel önderlik sorunu kendini ortaya şöyle koyuyor: bu 80 devrimci ile 320 devrimci arasındaki ilişkiler düzenli, yani değişik biçim ve yöntemler ile “resmen” örgütlenmiş ve periyodik tarzda sürdürülmekte midir? Bu analitik hesaba göre, örgütlü bir kişinin "örgütlü olmayan" dört kişi ile “resmi”, yani partili ilişki sürdürmesi örgütlenmiş midir? ESP’nin 1 Mayıs kortejinde bu koşullarda 400 devrimcinin yürümesinin sürpriz etkisi yarattığı dikkate alınırsa, bu ilişki sürdürülmemektedir! Bu bize, 80 kişilik örgütlü öncünün 320 devrimci ile ilişkilerinin “resmen” düzenlenememiş olduğunu gösterir.

Fakat örneğin, bu 320 devrimci “kimlerdir” diye sorulsa, yani hangi mahallede otururlar, meslekleri ve gelirleri nedir, kaçı kadın, kaçı erkek, ne kadarı genç, ne kadarı orta yaşlıdır, inançsal, ulusal aidiyetleri nedir, işçi olanlar hangi işkolunda çalışır, sendikalı mıdır veya herhangi bir derneğe üye midir, il yönetimi harekete geçtiğinde ne kadarına ulaşabilmektedir (kaçının adresi, telefon numarası vardır), ne kadarı üyedir, üyelerin ne kadarı aidat vermektedir soruları ileri sürülse, hakim olmadığımız, ilişkilerin düzenlenmemiş olduğu hakikatine ulaşırız. Demek ki, örgütsel önderliğin, öncü örgütlü kesim ile onun dayandığı kitle arasındaki ilişkileri düzenlemesi, yani köprüleri kurma, onları “örgütleme” görevi vardır, acildir, yaşamsaldır.

80 örgütlü devrimci ile 320 devrimci arasındaki ilişkileri düzenlemek, örneğin örgütlülük düzeyimizi iki misline çıkarmak mümkün müdür? Böyle bir örgütleme güç ve yeteneğimizin olduğunu yoğunlaştırılmış mobil örgütlenme çalışmasında tam bir açıklıkla gördük. Bir-iki aylık sıkı bir çalışmayla daha fazlasının başarılabileceğine de kuşku yoktur. Sorun, bu örgütleyici güç ve yeteneği harekete geçirip realize etmekte çok zorlanıyor olma gerçekliğimizdedir! Neden harekete geçip bu 320 yoldaş devrimci ile ilişkilerimizi düzenleyemiyoruz?

1 Mayıs'a katılan 400 devrimci, disiplinli, örgütlü, öncü gücün 400 devrimciden oluşmasının olanaklı olduğuna işaret ediyor. Keza 80 devrimcinin örgütlü öncü gücü oluşturmasının, sürekliliğin sağlanması anlamına gelen kazanılmış bir başarı olduğundan kuşku duyulamaz. Ama bu başarının asgariliğine, demek ki, sınırlılığımıza, yoksulluğumuza işret ettiğini de görmeliyiz. Örgütsel önderlik, örgütlü öncü gücün ikiye, üçe katlanıp "şu anda" ulaşabileceği sınırlara "dayanmasını" sağladığında, bu sınırlar zaten çoktan değişmiştir, 1 Mayıs'a katılacak kitle sayısı genişlemekte, çok muhtemeldir ki, artış geometrik boyutlarda gerçekleşmektedir.

Örgütsel Önderlik Nasıl Gelişir?

Kendi rolünü oynamaya odaklanarak! Kendi rolünü oynamak ve görevlerinin üstesinden gelmek için sistematik ve tutkulu tarzda çalışarak!

O rolün gerektirdiği örgütlenme sorunlarında teorik bilgi edinerek, deneyimleri inceleyerek, pratikleşme çabası içerisinde deneyim kazanarak!

Özetle, örgütsel önderlik, örgütsel önderlik çabasını teorik ve pratik olarak her iki bakımdan da sürekli kılarak, düşünsel emekçilikle pratik emekçiliği birleştirerek, tutkulu ve sistematik tarzda çalışarak gelişebilir.

Örgütçü Nasıl Gelişir?

Örgütçü, örgütlenme sorunlarında teorik bilgi edinerek, deneyleri inceleyerek ve örgütleme pratiğini bütün zamanına yayarak yetişir, yetiştirilir. Tabii ki parti, örgütçüler için özel eğitimler düzenler, örgütçülerin gelişimini yönetmeye çalışır, partili kolektif eğitim örgütçüyü şekillendirir.

Yine de şunu kuvvetli şekilde vurgulamak gerekir ki, durmadan, dinlenmeden örgütleme çalışması yürütmekten başka bir yolu yoktur örgütçünün gelişmesinin!

Bir Örgütlenme Seferberliğinin Amaçları

Örgütsel amaçlar:

Kuvvetlere hakimiyet ve örgütlülük düzeyini yükseltmek. Daha somut olarak, 320 devrimciyle ilişkileri (bu 320 devrimciye dair bilgileri derleyip toparlayarak, onları tanıyacak ve ulaşabilecek bilgilere sahip olarak) düzenlenmek, ilişkiyi sürdürme biçimlerini karşılıklı etkileşim içerisinde belirleyerek resmi ilişkiyi örgütlemek.

Örgütlülük, organlaşma düzeyimizi iki misline çıkarmak (yani 320 kişi içerisinden 80 devrimciyi değişik örgüt biçimlerinde örgütlemek; örneğin, ortalama üç kişiden bir örgüt kurulursa, 35-40 yeni "örgüt kurmak"). Keza üye sayımızı iki misli artırmak.

400 devrimciye her hafta sosyalist basını, bildiri gibi basılı yayınları ulaştıracak bir dağıtım ve iletişim ağı örgütlemek.

Yeni yönetici, örgütçü adaylarını açığa çıkarmak, kadrolara nitelik kazandırmak (örgütleme, yönetme, dönüştürme, öncülük ve önderlik güçlerini yükseltmek).

Siyasi amaçlar:

24 Haziran seçim sonuçlarında somutlaşan durumdan hareketle, ESP’nin antifaşist mücadele çizgisini bütün yönleriyle 400 devrimciyle tartışmak, anlatmak, kavratmak, pratikleştirme perspektifi, istek ve enerjisini uyandırmak.

Böyle bir amaç açıklığı, hangi araç ve yöntemlerle, hangi örgüt biçimleriyle bu amacın başarılabileceğini yönetir. Öncünün siyasal eylemine yeni ve güçlü bir enerji akımını realize eder. Tabii ki bu, öncünün siyasi eyleminde görünürlük kazanır, realize olur.

İdeolojik amaçlar:

Her örgütleme çalışması kesinkes ideolojik çalışmayla birlikte yürütülmelidir. Bu ideolojik çalışma, öncünün saflarında örgütlü mücadeleye katılmayı, görev ve sorumluk üstlenmeyi önleyen duygu, düşünce ve alışkanlıklarla mücadeleyi kapsamalıdır. Ve daima somuttur.

320 devrimcide faşizme ve kapitalizme karşı özgürlük ve sosyalizm için daha yüksek bir örgütlü mücadele bilinç ve isteği yaratmak.

Onların partiyle ve değerleriyle aidiyet bağlarını geliştirmek, parti ve devrim için fedakarlık isteklerini güçlendirmek, devrimci enerjilerini örgütlü hareket etme yönünde kamçılamak, nitelik kazanarak kendilerini daha ileri düzeyde gerçekleştirmelerini, öncüyle özdeşleşerek iradeleşmelerini sağlamak.

80 devrimcide 320 devrimciyi örgütleme görüş açısı, istek ve iradesi yaratmak; öncünün örgütleme yeteneğine kararlı bir nitelik kazandırmak, örgütçü iddiasını büyütmek.

Örgütler Kuruyoruz Ama İşletemiyoruz, Ne Yapmalı?

Örgütleri gerçekten "kuruyor muyuz", örgüt kurmaktan ne anlıyoruz?

Bir örgütün kimlerden oluşturulacağını saptayıp ve gündemini belirleyip, birinci toplantısını yaptığımızda örgütü kurmuş oluyoruz! Biçimselliğe düşmek istemiyorsak, biraz daha derin ve kapsamlı yaklaşmakta yarar var. "Örgütlerin kuruluşu"nu "inşa süreci" tarzında kavramak örgütsel önderliğin, örgütlerin kuruluşu alanındaki görevlerini "daha derin" kavramasına yardımcı olur.

Peki, örgüt nasıl işletilir? Yeni kurduğunuz örgüt o yeteneği kazanıncaya kadar, başlangıç aşamalarında yönlendirici ve emredici iradenin sürekli etkin olması gerekir. Toplantı periyodu belirlemek yetmez, o yetenek kazanılıncaya değin yönlendirici, öncü irade gündemlerin oluşturulmasına, hazırlık ve toplantılara, organın eğitimine müdahil ve etkin destek olabilmelidir. Yeni kurulan örgütün önüne siyasi, örgütsel görev ve hedefler, ideolojik donanımı ilerletecek çalışmalar koyarak da organsal işleyiş ve çalışmanın sürekliliğini inşa etmelidir.

Dipnot

*"Örgütsel önderlik" kavramı bu yazıda kurumsal bir yapıyı, örgütsel önderlik görevleriyle yetkilendirilip sorumlu kılınmış somut bir parti örgütünü tanımlayacak tarzda kullanılmıyor. Burada "örgütsel önderlik" kavramı, daha çok "bir önderlik alanı" olarak, bir önderlik alanının rol ve işlevlerini tanımlayacak ve bunların realizasyonunu kapsayacak biçimde kullanılıyor.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi