İrade’ye Sahip Çıkmak

Kobane'de ölümsüzleşen MLKP savaşçısı Sibel Bulut'un ( Sarya Özgür / Eylem Deniz ) Türkiye cephesi çalışmaları içindeyken 2012 sonbaharında yazdığı ve partisinin yeraltı yayınında değerlendirilmesini istediği "İrade'ye Sahip Çıkmak" başlıklı dönemsel gelişim raporunu okura sunarken, bunun, komutan Sarya'nın anısının ve ideallerinin bir selamlanması olmak kadar, zihniyetinin, kendi sınırlarını aşma, kendi gelişimini yönetme ısrarının tanınması bakımından da katkıda bulunacağına inanıyoruz.

Bir devrimcinin varoluş koşulu devrim yapmaktır. Devrimci kalmak istiyorsa, varoluş koşullarını hayata geçirmek zorundadır. Ayrıca, devrimci, hayallerinde kurduğu dünyayı gerçekleştirmek için mücadele edendir de. Yani, teori ile pratiği birbirine bağlı, birbirini sürükleyendir. Lenin, devrimci teori olmadan devrimci hareket olmaz demişti. Bunun yanında, pratikten bağımsız, hareketten gücünü almayan bir teorinin doğru olmadığını söylüyor. Yani, bir anlayışın, bir fikrin doğru olup olmadığını yalnız pratik gösterir diyor. Bunlarla beraber, doğru bir devrimci eylem gerçekleştirmek için de doğru bir yöntemin varlığı gerekir. “Yöntem” denilen, belirlenmiş, sınırları olan, hazır reçeteler sunan bir yöntem değildir; canlı, dinamik, teoriyi pratikten, düşünceyi yaşamdan ayırmayan, değişmelere ayak uyduran bir yönteme veya böyle bir anlayışa başvurmak gerekir. O da diyalektik materyalist yöntemdir. Biz Marksist Leninist komünistlerin yöntemi budur, bu olmalıdır. Buna göre düşünüp yaşayamazsak, tüm sistemiyle, türlü türlü yöntemleriyle bizi alıklaştıran, bencilleştiren, beynimizi dumura uğratan kapitalizmin elinden yakamızı kurtaramayız. Artık, debelenmenin, itiraz etmenin zamanı çoktan geçmiş olur. Öyle ki, bir zaman sonra, ne yaptığımızın farkına varmadan yaşamaya, kendi doğamıza yabancılaşmaya başlarız, kapitalist bencil bireyler haline dönüşürüz.

Devrimci faaliyet yürütüyorsak, yapacağımız ilk devrim kendimize dair yapacağımızdır. Peki nasıl? Burjuva kapitalist düzenden çıkıp gelen bir birey olarak, üzerimize kapitalist sistemin tüm özellikleri, çirkinlikleri sinmiş durumdadır. O yüzden yapacağımız ilk iş, bu kirli elbiseleri üstümüzden atmaktır. Tabi, bu iş o kadar kolay olmayacaktır. Çünkü, bir sistemi reddetmek kolaydır, zor olan bu sistemin düşünüş yönteminden kurtulmaktır. Yüzlerce yılın birikmişliğinden bahsediyoruz. Kapitalizmin yarattığı sistematik kişilik yapılanmasından, onun benciliğinden kurtulmak zordur. O nedenle, bu sisteme karşı zafer kazanmanın tek yolunun işçi sınıfının ideolojisine sarılmak olduğuna karar vermiş sosyalist bireyin, hızla ilk darbeyi kendi geriliklerine vurması gerekir. Bunun yanında, bunun bir süreç işi olduğunu da bilmelidir. Bir yandan sabırla, eksikliklerini giderirken, diğer yandan olanca enerjisiyle sosyalist bireyi yaratmaya yoğunlaşmalıdır. Yani, süreklileştirilmiş bir emek sürecinin işletilmesi gerekir. Bu “yeniden yaratma” çabası sancılıdır. Zira, devrim yapmak bir alt üst oluşu gerektirir. Eskiyi yıkıp yeniyi inşa etmek, büyük bir emek, irade ve amaca bağlılık ister. Hiç durmadan ilerlenmeli, engelleri aşma kararlılığı gösterilmelidir. Enerjiyi devrim ve sosyalizm mücadelesine akıtmak, planlı ve istikrarlı bir yürüyüşle devam etmelidir.

Bu aşamada artık devrimi gerçekleştirmek gibi bir sorumluluğumuz var. Sorumluluk almak için ne için mücadele ettiğini bilmek gerek. Bu da yetmez, bu mücadeleye inanmak ve güvenmek gerek. Amaç açıklığının da en temel yerde durduğunu unutmamak gerekir. Ayrıca, sorumluluk alındığına göre ciddi bir emek sürecine girmiş oluruz. Mücadelenin hakkını vererek, hem mücadelenin düzeyini, hem de kendi pratiğimizin veya devrimciliğimizin niteliğini yükseltmiş oluruz. Her durum yeni bir durumdur deyip, devrimciliğimizi geliştirmenin yeni yol ve yöntemleriyle karşılaşırız. Bu yöntemleri, anlayışımızın süzgecinden geçirerek yolumuza devam ederiz.

Devrim mücadelesinin zorluklarla dolu olduğunu söylemiştik. Bahsedilen zorlukların bir yanında düşmanın saldırıları durur. Kitleleri özellikle ideolojik bombardımana tutar. Bununla sonuç alamadığı oranda fiili saldırılara başvurur, devlet terörünü yaygınlaştırır. Hiç boşluk tanımaz. Tanımaz; çünkü, ideolojiler arasında uzlaşmaz bir savaş vardır. Devrimcinin yapması gereken, tam da bu uzlaşmazlığı derinleştirmektir. Yani, sistemin topyekün saldırılarına karşı topyekün direnişe geçmelidir. Düşmanın ideolojik karşı saldırılarını, sınıf ideolojisiyle yanıtlamak, burjuva terör saldırılarını, partinin politik ve askeri öncülüğünde savaşarak geri püskürtmek görevimizdir. Unutulmamalıdır ki, ideolojik netlik ve sağlamlık olmazsa bırakılan boşluklardan içeriye burjuva anlayışı, yöntemleri, kişiliği, alışkanlığı sızacaktır. Bu nedenle, hiç boşluk bırakmamalıyız. Hızı ve tempoyu arttırmalıyız. Önlem almayıp bu “sızma” engellenemezse, virüs tüm varlığı saracaktır. Yaratacağı tahribat da korkunç olacaktır. Zira, düşmanın kuşatması altında olası saldırıları öngörüp direnişe hazırlanmıyor olmanın kaybı çok daha fazla olacaktır. Bu durum, göz göre göre düşmana “teslim olmak”la eşdeğerdir. Bu nedenle gözümüzün daima açık, elimizin sürekli tetikte olması gerekir.

Peki, dün mücadele ettiğimiz düşman, bugün neden flulaştı? Dün açık olan bilincimiz bugün neden kapalı? Dün kolektif etkin birey olma yolunda ilerleyen devrimci, bugün neden kendine ve mücadelesine yabancılaştı? Sırtını dayadığı yoldaşına bugün neden güvenmiyor? İradesini ortaya koyarak başladığı devrimciliğini, bugün neden sahiplenmiyor? Dünün “sevgili” yoldaşı, bugünün mutsuz yoldaşı! Neden? Devrimci pratiği neden zayıfladı? Dünün bütünlüklü mücadelesi, bugün neden parçalılık arzediyor? Dünün hareket halindeki gelişimi, bugün neden durağan? Dün erkek egemen zihniyete karşı mücadele eden yoldaş, bugün neden bu zihniyetin yedeğine düştü? Neden duygularının, mücadelesinin komutanı olamıyor? Bunun sebebi nedir? Sorunun kaynağında ne var?

Sorunun kaynağında amaçtan uzaklaşma var. Ne için ve nasıl mücadele ettiği konusunda bir tereddüt var. Devrimci yaşamak ve devrimci kalmak adına verilen emekten “çalma” var. Kendi devrimini ötelemek, adanmış bir devrimci yoldaş olamamak var. Örgütlü gücün değerini kavramamak var. Mücadeleci yönünde aşınma, irade olamamak var. Kararsızlık, güvensizlik var. Burjuva ideolojisi, alışkanlığı ve kişiliği ile mücadeleyi bırakmak var. Israrın, sürekliliğin, koparıp alma iradesindeki kırılmanın, devrimci sorumluluğun gereği olan emeği vermemenin, eleştiri ve özeleştiride devrimci özün gücüne duyularını kapatmanın payı var.

Partili militan, düzene teslim olmaya direnendir. Bunun için kolektif iradeyle hareket eden kolektif insan olabilmesi, kendi içindeki iç iktidar olgusuna karşı savaşması, sosyalizm^ ve sosyalist değerler için mücadele etmesi gerekir. Kolektif, yani üssümüz, bu değerlerin yaşatıldığı ana merkez olmalıdır. Ama, sosyalistler olarak bulunduğumuz her mekanı değerlerimizin yaşatıldığı yerler yapmalıyız da. Ayrıca, kazanmak için düşmandan daha kuvvetli olmalıyız. Bunun yolu, kolektif yaşamda, savaşçının günlük yaşamında partinin kültür ve tarzını hayata geçirmesinden geçiyor. Bu, bir zorunluluktur da. Zira, savaşçının inancının sınandığı yer, günlük yaşamdır. Özgür alanları, mekanları, kişilikleri böyle yaratabiliriz.

Parti tarzının temelini oluşturan kolektif akıl ve iradenin üretilmesi, devrimciliğimizin de teminatıdır. Bu teminatı ortadan kaldıran ise kendiliğindenciliktir. Ve bunun istikrar kazanmasıdır. Kendini bulunduğu alanın belirleyicisi değil de tali bir unsuru olarak görmek de parti tarzını kavramamak demektir. Ayrıca, özgür irademizle seçtiğimiz hayatı yaşamak, fedakarlık değildir. Devrimci kalmak istiyorsak, parti tarzını yaratan emeğe sahip çıkmak gerekir. Emek vererek, emeğin değerini yükseltmeli, partili ruhumuzu yetinmecilikten kurtarmalıyız. Gücümüzü aldığımız örgütümüz için partili ruhla çalışmalıyız.

Bir diğer dayanak noktamız ise yoldaş devrimciliğimizdir. Yani, aynı inancı ve kavgayı paylaştığımız, aynı yolda yürüdüğümüz yoldaşımızla kurduğumuz devrimci ilişkide yatar gücümüz. Basit bir “iş ortaklığı” değildir, bizim yoldaşlığımız. Mesafeli ve mekanik bir tarzı kaldıramayacak bir düzeyi vardır. Emekçi ve güven verici, dürüst, mütevazı, değerleriyle yaşayan bir pratiğe sahip olmalı yoldaşlığımız. Ortak iradeyle beraber, ortak duyguların da yaratılması gerekir. Devrimciliğimize soluk aldıran, ortak duygularımızdır çünkü.

Eylem ve ideolojik netlik, bilinç açıklığının kilit taşıdır. İşçi sınıfı ideolojisine tutunmak, insan kalmanın tek yoludur. Devrimcinin işi devrim yapmak ise düzeni önce kendi içimizde yok etmekle başlamaktır. Bunun yolu kendini yenileyerek sürekli üretmekten, gündelik yaşamını devrimcileştirmekten, eleştiri-özeleştiride şiddetli olmaktan, ne istediğini bilmek, bildiğini sevmekten, eldekiyle yetinmemekten, kısacası devrimciliğimizle tutarlı ilişkilenmekten geçer.

Niceliği niteliğe dönüştürmek şarttır. Diyalektiğin yasasıdır bu. “Ama niceliğin niteliğe dönüşmesi için daima eylem gerekir” diyor ya Işık yoldaş, işte anlayışımız bu olmalıdır. Çüremek istemiyorsak gelişimin önünü tıkamamalıyız. Değişime kafa tutmayı bırakmalıyız, zira, değişim-dönüşüm doğanın bir zorunluluğudur.

Yaptığımızın içselleştirilmiş devrimcilik mi, yoksa alışkanlık mı olduğunu sınayacak olan harekettir, yani devrimci eylemimiz ve onun niteliğidir. Devrimci, sosyalist bireyin kendisiyle kararlı bir ideolojik ve pratik savaşım yürütmesi gerekir. Bu savaşım yürütülmez ise “yabancılaşma” sonumuz olur. Güven duygusu yitirilmeye başlanır. İlk önce sosyalizme, sonra partiye, dolayısıyla yoldaşlara ve en son da kendine olan güven kaybolmaya yüz tutar. Sonrasını şekillendiren ise kuşkular. Daha ötesi yenilgi psikolojisi, başarısızlık denklemi... Sonuç, geldiğin yere, burjuva kapitalist düzene geri dönüş!

Geri dönüşleri engellemenin yolunun ideolojik mücadeleyi ve devrimciliğimizi “güncellemekten”, yenilenmekten geçtiğini bilmeliyiz. Bu savaşı kaybetmek istemiyorsak, savaşın mantığına göre hareket etmeliyiz. Zira, savaşta gerçeklerden başka her şey susar. Gerçeğimiz ne ise savaş ortamında pratikleşecek olan da odur. Kazanmak, zafere ulaşmak amacımızsa, o zaferi koparıp alma irade ve gücünü göstermeli, bu kararlılığa denk düşen emeği vermeliyiz. Mücadelemizin öznesi olmalı, kolektif akıl ve iradenin gösterdiği yoldan ilerlemeliyiz. Pratiğimiz ve parolamız, niteliği yükseltmek ve başarıya kilitlenmek olsun.

Yüzleşme

Geçen sürecin değerlendirmesini ayrıntılara boğup dağıtmak istemedim. Zira, bütünlüklü bir sorunum var; devrimciliğim. Nasıl bir devrimciyim? Mücadeleyle kurduğum ilişkinin düzeyi nedir? Dönem boyunca yaşadığımız sorun ve sıkıntılara kaynaklık eden yanları nelerdir gibi pek çok soru sordum kendime. Kolektifle çeşitli tartışmalar yaptık. Sorunun kaynağına inmek, asıl gerçeğimin ne olduğunu öğrenmeye, yaşadığım irade kırılmasının özünü oluşturan sebeplere dair yoğunlaşmam gerektiği ortaya çıktı. Gerçekliğimle yüzleşmemin önünü açan, kolektifin sunduğu eleştirinin şiddeti idi. Mücadeleye tutunmam için yapılması gereken en doğru yöntemin bu olduğu inkar edilemez. Devrimci eleştiriye karşılık benim de bir özeleştiride bulunmam gerekiyordu. Fakat, özeleştiriye konu olan devrimciliğimi sorgulayabilmem için doğru bir yönteme ihtiyacım vardı. Daha doğrusu, ideolojisini benimsediğimiz Marksizmi öğrenmem, onun canlı, dinamik, hareketli özüne yeniden dönmem gerekti. Parti çizgi ve tarzına taban tabana zıt pek çok ayrıntıyla karşılaştım. Hazmetmesi kolay olmayacak olan türlü hastalıkla yüz yüze geldim. Amacım, bu hastalıklarla, doğru tedavi yöntemleri kullanarak, devrimci yaşa(mı)ma ve yoldaşlarım(ız)a sıkı sıkı sarılarak mücadele etmek. Tedavi süreci uzun sürebilir, şüphesiz sancılı da geçecektir, lakin, özgürlüğe dair umudumu büyütüyorum. Yarına dair umutlarımı biriktirmeye başladım bile. Eksikliklerimi tek tek tespit edip, bunları ortadan kaldırmak için inatçı bir mücadeleye giriyorum. Her gün kendimi bir adım daha ilerletmek için; parolam, kazanmak!

İradeleşemeyen Komutanlaşamaz

Tarihte savaşları, savaşın kurallarına göre hareket edenler kazanırlar. Bu gerçeğe uymayanlar yenilmeye mahkumdur. Bu sonucu değiştirmeye hiç bir iradenin gücü yetmez. Kazanmak istiyorsak, gerçeğin gösterdiği yoldan ilerlememiz gerekir. Şu da bir gerçektir ki, bir komutan hiçbir zaman tek başına büyüyemez. Yani, gelişiminin ölçütü salt kendi mücadelesi değildir. Yanıbaşındaki yoldaşının gelişimdeğişim gücü, geldiği düzeyle bunu başarabilir. Yani, sorumlu olduğu kolektif örgütün niteliği, komutanın başarısını belirler. Bu başarı sadece komutana mal edilemez tabi; kolektif iradenin bir parçası olan savaşçının da hakkı vardır bu başarıda.

Komutanlığın temel özelliği, omuzlanan görev, sorumluluk, yapılan iş her ne olursa olsun, başarıya kilitlenmektir. Diğer önemli nitelik, bir komutanın, herşeyden önce bir irade oluşu, bir iradeyi temsil edişidir. Bunun için direngen, fedakar, emekçi, dayanıklı, inisiyatifli, cins bilinçli ve disiplinli olmakla mükelleftir. Özgürlük ve sosyalizm mücadelesinde komutan, partinin çizgi ve tarzının ilk elden temsilcisi, uygulayıcısı, yöneticisi ve mücadelecisi olmak zorundadır. Yine, kolektifin niteliğini yükseltmek istiyorsa, komutan yoldaş, devrimciliğinin düzeyini arttırmalıdır. Aldığı sorumluluk ve yüklendiği işlev bunu gerektirir. Gündelik yaşamı, niteliğinin yansıdığı yer olmalıdır. Parti çizgi ve tarzının militanlığını yapmalı, düzenli örgütsel işleyişi sağlamalı, disiplinli, planlı, istikrarlı, tutarlı bir pratiğin sahibi olmalıdır.

Komutanlığın “teknik” bir görev olmadığını, devrimle kurduğumuz canlı ilişkinin bir düzeyi olduğunu kavramak; bu canlı ilişkinin bizden, komutanlığımızın düzeyini yükseltmemizi beklediğini ve bunu emrettiğini de unutmamak gerekir. Yetki ile sorumluluğun değil, devrimci sorumluluğun esas alınması içselleştirilmelidir. Çözüm gücü olabilmelidir, komutan yoldaş. Eleştiri-özeleştiriyle ilişkisi, devrimle kurduğu ilişki kadar net, kararlı, açık ve koparıp alıcı; sosyalizmin ve partinin değerlerine sahip çıkmada tereddütsüz ve cüretli olmalıdır. Duygularının ve mücadelesinin komutanı olmayı başarmalıdır. Yoldaşlarına karşı özenli, onlara değer veren bir pratiğin sahibi olmalıdır. Coşkulu, heyecanlı, motivasyonu yüksek bir faaliyetin yapıcısı olmalıdır. Duygularda ortaklığı yakalamak, başarının yarısıdır. Bir savaşçı ise yukarıda saydıklarımızla, yarının komutan adayı olduğunu unutmadan ilişkilenmelidir. Yarının sorumluluğunu, bugünden almak gerekir.

Nitekim, Marksizm bizden, devrim fikrini açıklamakla yetinmeyip, devrimin sorumluluğunu almayı da ister. Bunu unutmamak gerekir.

Bireysel Kolektif Ve Teknik Eğitim

Teknik eğitim de olumsuz süreçten nasibini almıştır. Son dönemde tekniğin teorik ve pratik eğitiminde bir ilerleme olsa da, verimlilikten uzaktır. Keza tekniğin teorisini geliştirmek, yoğunlaşmak da güdük kalmıştır. Tekniğe dair yaşanan sorunlara ilişkin daha önce yapılan bilgilendirmeye ekleyecek bir husus yoktur. Yeni dönemde, tekniğe ve teorinin geliştirilmesine dair yoğunlaşmayı, bireysel eğitimin bir parçası haline getireceğimi belirtebilirim.

Bireysel ve kolektif eğitim, dönemin sonunda daha disiplinli ve yoğunluklu geçti. Alanın ihtiyaçlarını gözetecek tarzda bir eğitim planı çıkarılmıştır. Eğitim kapsamında yapılan okumalar bireysel eğitimi de kapsamış oluyor. Bu açıdan, hem bireysel hem de kolektif eğitimin kendi açımdan verimli olduğunu söyleyebilirim. Bu dönemde okuduğum kitaplar şunlardır:

Komutanlara dair yazılar

Agit,

Mazlum Doğan,

Mehmet Karasungur,

Mao,

Che,

Kamo,

General Alberto Bayo,

Giap, Jose Marti

Komutanlık

Silahlı mücadele tarihimiz ve komuta sorunlarımız (HPG)

Yeni dönemde zafer komutanı ve nitelikleri (PKK tarihinden)

Ülke deneyleri

HRK’den HPG’ye özel dosya Savaş Anıları, Bolivya Günlüğü, Gerilla Savaşı Bir Yöntem, Küba Devriminin Strateji ve Taktiği, Latin Amerika Gençliğine, Sosyalist Planlama, Politik Egemenlik ve Ekonomik Bağımsızlık, Küba Devriminin İdeolojisini İncelemek İçin Notlar, Sosyalizm ve İnsan (Che)

Askeri Yazılar, Japonlara Karşı Gerilla Savaşında Strateji sorunları (Mao)

Vietnam Ulusal Kurtuluş Savaşı (Giap)

Şehir Gerillasının El Kitabı (Mariguella )

Marksizm ve Gerilla Savaşı (William J. Pomeroy)

Gerilla Bilanço Çıkarıyor (G. Weber)

Devrimci Savaş Stratejisi Üzerine (Conrad Detzer)

Sovyet Ordusu-Sovyet Savaş Tarihi

Yunan İç Savaşı (Kapetanios)

Sosyalizm ve Savaş (Lenin)

Moskova Ayaklanması(Lenin)

Tarihi komutanlar klasöründeki tüm yazılar

Askeri kişilik üzerine kimi okumalar

Kadın Ordulaşması-PJA yayınları

TD’de Latin Amerika ülkelerinde yaşanan devrimlere ilişkin tüm yazılar: Arjantin, Venezuela, Bolivya, Kolombiya, FARC, Küba, Juan Martin Luna-İspanya, Meksika-Oaxaca, Ekvadorlu Kadınlar.

TD yazısı: Bir Kitabın Perspektifinden Bugünü Kavramak-Zeynep Güler

Kişilik 1-A. Öcalan

Kadın kitap

Kadının yazısız tarihi (Yıldız Cilbiroğlu)

Kadın ve Sosyalizm (Bebel)

Moskova Amazonları

Silahlı Direnişte Kadınlar

Yunan İç Savaşında Direnen Kadınlar

Marksizm ve Cinsel DevrimKollantai

Erkeğin Dönüşüm SorunlarıPJA Yay.

Kadınlığımın Hikayesi (Simon De Beauvoir)

Kadın-İkinci Cins-De Beauvoir

Gerilla Tanya

Kadınlar Direniş ve Devrim (Shela Rowbotham)

Siyaset ve Kadın Kimliği (Leyla Zana)

Ünlü Erkeklerin Gölgesinde Yetenekli Kadının Yazgısı (İnge Stephan)

Kadına Mahsus (Marly Frency)

Latife (İpek Çalışlar)

Küçük bir Kürdistan (Rojda Jiyan)

Bana Kendini Anlat (Zin Tamara)

İdeolojik

Işık’ın yazılarının bir kısmı

Bir yoldaşın hapishane mektuplarının bir kısmı

Yeni insan yazılarının bir kısmı

Parti yayınları

Diğerleri

Bir Gün Mutlaka (Özgür kadın akademesi yay.)

Durgun akardı Don 1-2-3-4 (Solohov)

Bab-ı Esrar (Ahmet Ümit)

Ramses

Kleopatra

Da Vinci’nin Şifresi (Dan Brown)

Erkeler Dünyasında Bir Kadın Yazar (Cahit Uçuk)

Toprak Ana (Aytmatov)

Kızgın Toprak

Alan Yönetimine Dair

Geçen döneme ilişkin süreç yönetiminin zayıf olduğunu, yaşanan sıkıntılı duruma müdahalede kendiliğindencilik ve ertelemeciliğin ön plana çıktığını ifade edebilirim. Birbirini anlama noktasında da kimi sıkıntılar vardı. Kişilerin gelişimini yönlendirmek adına hazırlanması gereken bireysel gelişim stratejileri planlanmamıştır.

Yoldaşça selam ve başarılar

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi