Sovyetler Birliği'nin Kürt Politikası I

İlkeli İlişkilenme Çabasından Karşısında Yer Almaya (1919-1944)

 Ekim devrimi yeni gerçekleşmiş, SB (Sovyetler Birliği) ilk yıllarını yaşamaktadır. Emperyalistlerin kışkırtıp destek verdiği, karşıdevrimci çetelerin dayattığı iç savaşı bastırmakla meşguldür. İktisadi çöküntü ve açlıkla da baş etmeye çalışmaktadır. Bolşeviklerin devlet yönetme deneyimi sınırlıdır.

Bütün bu sorunları içe dönerek değil, dünya devrimine yönelerek çözme gayreti hakimdir. Avrupa'da sosyalist devrimlere, Doğu’da ulusal kurtuluş mücadelelerine güç vermeye ve ivme kazandırmaya çalışılmaktadır. Dünya devrimi şiarı sadece ideolojik-politik nedenlerle değil, sosyalist inşanın başarılı bir tarzda sürdürülmesinin ihtiyacı olarak da görülmektedir. Devrimin ilk günlerinde Lenin dünya halklarına seslenerek, onları emperyalizme, kapitalist sömürüye, ulusal baskıya ve zorba iktidarlara karşı mücadele etmeye, kendi kaderlerini kendi ellerine almaya çağırır. Bolşevik Parti, Tüm Rusya Sovyet Kongresi, Sovyet hükümeti, Komintern ve Doğu Halkları Kurultayı benzer içerikli açıklamalar yayınlar.

SB, içeride ulusal sorunları bir an önce çözmeyi gündemleştirirken, dışarıda demokratik, devrimci ve antiemperyalist ulusalcı hareketleri desteklemeyi kararlaştırır.

Lenin, Bolşevikler ve SB’nin, emperyalist sömürgeciliğe karşı ulusların devrimci hareketlerini nasıl destekledikleri çok bilinen bir gerçek olduğu için yeniden tekrarlamıyoruz. İmparatorluklar içinde, hatta hemen savaş sonrası kurulan yerel burjuva devletler içinde boyunduruk altında tutulan uluslara ilişkin de ayrılma özgürlüğünü çok kararlılıkla savunmaları o dönemin gerçeğidir. Rus çarlığının, Osmanlı ve Avusturya-Macaristan imparatorluklarının boyunduruğu altında yaşayan uluslara ilişkin de aynı savunuda kararlı olurlar.

SB’de Kürt Ulusal Özerk Yönetimi

1922’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulurken, 15 federe cumhuriyetin yanı sıra, özerk cumhuriyetler ve özerk bölgeler kurulur.

Kızıl Kürdistan diye anılan Özerk Kürt Ulusal Bölgesi ise bir yıl sonra 1923’te kuruldu ve başkenti Laçin kasabasıdır. 1929’da Kürt ulusal özerk bölgesine son verilir. Son verme kararı önemli bir hatadır. Bunun nedeni Ermenistan ve Azerbaycan yönetimlerinin bu yöndeki baskısı olabilir. Veya bunun yanı sıra, kemalistlerin şovenist istekleri de rol oynamış olabilir. Her halükarda bu karar, faşizme karşı savaşın zorluklarının sürüklediği bir başka hata olarak 1937’de Müslüman Kürtlerin SB içi sürgüne tabi tutulmasıyla beraber, Kürt halkını etkileyen, komünistlere güveni sarsan bir rol oynamaya devam ediyor.

Fakat, gerek kurulup 6 yıl yaşamasının, gerekse özerk ulusal yönetim altında Kürtçe eğitimin ve kültürün geliştirilmesinin Kürtlerin tarihinde büyük bir kültürel ilerlemeye yol açtığı her türlü kuşkunun ötesinde bulunuyor.

1921 yılında Latin, sonra Kiril harfleriyle hazırlanan Kürtçe alfabelerle anadilde eğitim başlatılır. Erivan’da Kafkas-Ötesi Pedagoji Okulu’nda Kürtçe öğretmenleri yetiştirilir. Daha sonra Leningrad ve kısmen Moskova’da, Gürcistan ve Azerbaycan’da, üniversitelerde Kürdoloji çalışması yapılır. 1932-33’te Kürtçe eğitim veren okulların sayısı 40’a çıkar. 1934’te 1. Kürdoloji Kongresi toplanır. Amacı Kürtçe edebiyatı ve tarih araştırmalarını geliştirmektir. Nitekim sonraki on yıllar boyunca, 1980’e değin, yaklaşık 400 Kürtçe eser yayınlanır. Sadece 1930-38 arasında yayınlanmış Kürtçe kitap sayısı 180’dir.

Kürtçe eğitimin ve genel eğitim düzeyinin geliştirilmesi sonucunda, geçmişte ezici çoğunluğu okuma yazma bilmeyen Kürt halkının, SB döneminde büyük çoğunluğu okur-yazar haline gelir. Riya Teze (Yeni Yol) 1929’da yayınlanmaya başlar. Sonraki yıllarda zaman zaman kesintiler olsa da, ‘80’li yılların sonuna değin yayınını sürdürür. Ayrıca Erivan radyosunda Kürtçe yayın saatleri vardır.

Çok sayıda Kürtçe edebiyatçı ve Kürdolog yetişmiştir. Erep Şemo (romancı), Qanete Kurdo (edebiyatçı), Letif Memmed Bruki (tarihçi, Kürdolog), Şamil Eskerov (şair, yazar), Ahmede Hepo bunların önde gelenleridir.

İlkeli Duruş Dönemi: 1919-1921 Mart

1919-1921 arası yıllarda, ulusal kurtuluş mücadeleleriyle ilişkileniş ve onlara destek vermenin kriterleri üzerine tartışmalar, hem Bolşevik Parti ve Sovyet hükümetinin hem de Komünist Enternasyonal'in gündemindedir. Mezopotamya'nın yanı sıra Türklerin yoğunlukta yaşadığı Batı Anadolu'nun da işgal edilmesi, özgün yanları ağır basan bir Türk ulusal sorununa yol açar. Ülkesinin bir bölümünün işgale uğramasından dolayı Türk ulusu ezilen ulus statüsüne gerilerken, Kürdistan, Batı Ermenistan, Lazistan ve Pontus'ta işgalci olması ve buralarda egemenlik mücadelesi vermesi onu ezen ulus yapmaktadır. Sovyetler’in Türk ulusal mücadelesinin bu ikili karakterini hesaba katarak ilişkilenmesi gerekmektedir. Bir yandan Anadolu ve Mezopotamya'nın bir kısmının işgal edilmesine karşı çıkılırken, diğer yandan Kürt, Ermeni ve Pontusluların Türklerle eşit ulusal statüye, ulusal toplulukların ise demokratik haklarına kavuşmalarının mücadelesi verilmelidir.

3 Haziran 1920'de Sovyetler Dışişleri Halk Komiseri Çiçerin'in M. Kemal'e yazdığı mektup, bunun bilincindeki ilkesel yaklaşımın ürünüdür. Mektubun 4. maddesinde, “Türkiye'nin Ermenistan'da, Lazistan'da, Batum arazisinde, şarki Trakya'da ve Türklerle Arapların müştereken mukim bulundukları bilcümle arazide milletlerin kendi mukadderatlarının tayin ve tespiti emrinde serbest bırakılmasını ve mültecilerle kerhen hicret etmiş olanların bu mıntıkalarda serbestçe referanduma iştiraki için yurtlarına iade eylemesini tabi buluyoruz”[1] denilerek, kurulacak yeni devletin siyasi sınırları içinde yaşayan Kürtler dahil tüm uluslara kendi kaderini tayin hakkının tanınması istenir. Komintern 2. Kongresi, Doğu Halkları Kurultayı ve TKP kuruluş kongresinde ulusal sorunun çözümü aynı perspektifle ele alınır.

Temel üç gündeminden biri “Ulusal Sorun ve Sömürgesel Sorun” olan Komintern 2. Kongresi Temmuz 1920'de toplanır. Konuya dair yapılan tartışmalarda, antiemperyalist olması ve komünist çalışmanın, işçi ve köylülerin demokratik ve devrimci örgütlenmelerinin önünde engel çıkartmaması koşuluyla ulusal devrimci hareketlerin desteklenmesi gerektiği karar altına alınır. Emperyalistlerle uzlaşıcı ve komünistlerin işçi ve köylüleri bağımsızca örgütlemesine özgürlük tanımayan ulusal hareketler reformcu olarak nitelenir ve bu hareketleri desteklememe tezi de bu kongrede formüle edilir.

1920 Eylül'ünün ilk haftasında toplantı halinde olan Doğu Halkları Kurultayı, Komintern perspektiflerine uygun olarak, ulusal mücadeleye öncülük yapan Türk burjuva hareketini “ulusal devrimci hareket” olarak tanımlayıp, “savaşçılarına duyduğu yakınlığı ifade eder”. Yabancı sömürgecilere karşı yönelmiş hareketin, “Türk köylü ve işçilerinin her türlü baskı ve sömürüden kurtulması anlamına” gelmediği belirtilir. Hareketin önderlerini -İttihatçı liderleri- emekçi halka hizmet etmeye ve eski yanlışlarını tekrar etmeyeceklerini uygulamada kanıtlamaya çağırır.[2] Fakat burada vurgulamamız gereken şudur ki, eski İttihatçılardan gelen kemalistler, gerçekte komünistlerin işçi ve köylüleri kendilerinden bağımsız örgütlemelerine izin vermeyen antidemokratik niteliklerini TKP liderlerini Karadeniz’de katlederek göstereceklerdir. Hem de bu kararın alındığı tarihin üzerinden çok geçmeden, 4 ay gibi kısa zaman sonra, 28-29 Ocak 1921’de.

Alınan bu kararlardan bir noktaya daha dikkat çekmek istiyoruz. Soykırım ve katliamlarla birlikte gündemleşen, acil çözüm bekleyen Kürt, Ermeni ve Pontus Rum ulusal sorunlarına kararda değinilmemesi, somut bir çözüm önerisinin formüle edilmemesi, kararın vurgulanması gereken en önemli eksikliğidir. Bu eksikliği, yetersizliklerine rağmen TKP kuruluş kongresi tamamlar. TKP, kuruluş kongresinde kararlaştırdığı programda, tam ulusal eşitlik ve özgürlük vadeder. Federasyon önerilir, ulusal anlaşmazlıkların “plebisit” yoluyla çözülebileceği belirtilir.

Buraya kadar aktarılanlardan şu sonuç çıkar: Bütün eksiklik ve yetmezliklerine rağmen SB, Komintern ve TKP, Kürt sorununun ulusal eşitlik ve özgürlük temelinde çözümünden yanadır. Sorunla ilişkilenişteki eksiklik ve yetmezlikler zaman içinde aşılabilecek düzeydedir. Ancak böyle olmaz. Türkiye ve Kürdistan'daki gelişmeler, SB’nin uluslararası tecridi aşma, olmuyorsa sınırlama ihtiyacı, onları kısa süre sonra bu ilkesel duruşlarını terk ederek, tersi yönde bir politik çizgiye sürükleyecektir.

Bolşeviklerin Rojhilat Kürdistan'la ilişkileri Ekim devrimi öncesine dayanır. Bolşevik devriminin zafere ulaşmasından biraz önce, İran'daki Rus askerleri arasında faaliyet gösteren gizli siyasi örgütler bölge Kürtleriyle ilişki kurarlar. Kirmanşah bölgesinde bu askerlerle bağlantılı Kürtler ortak bir komite oluşturur. Mahabad şehrinde ise, başta Gazi Muhammed olmak üzere Kürt ulusal liderleri, Bolşevik örgütlerle ilişkiye geçmişlerdir. Kürtlerin ulusal taleplerini karşılama sloganıyla faaliyete başlayan Bolşeviklerle bağlantı kuranlar arasında, Tiflis'te sürgünde yaşayan İsmail Simko ile Seyid Taha da bulunmaktadır.[3]

Ekim devrimiyle birlikte Sovyet iktidarı Rus ordusunu geri çağırınca, arkada bıraktıkları silah ve cephaneliğin çoğu İsmail Simko'nun önderlik yaptığı hareketin eline geçer. Oluşan iktidar boşluğunun etkisiyle hareket hızla güçlenir. Ekim devriminin Kürt ulusal mücadelesine doğrudan katkılarından biri budur. Sovyet temsilcilerin Simko'yla Kafkasya'da temasları sürse de, anlamlı bir işbirliği ve desteğe dönüşmez.

Kürdistan'ın diğer parçalarıyla ilişki ise daha geridir. Bunun Sovyetler’den kaynaklanan yanlarının yanı sıra, Kürt ulusal hareketlerinin oluşum süreci ve yapısından kaynaklı yanları da vardır. Feodal yapı nedeniyle burjuva aydınlanmayı gecikmeli yaşamaları, aşiretçi, mezhepçi ve tarikatçı ayrım ve rekabetin güçlü etkilerini aşarak merkezi birleşik bir ulusal önderlik yaratamamaları, bütün bunlardan beslenen gelenekselci siyasal anlayıştan kopuşmamaları, Kürt ulusal hareketlerinin birleşerek daha güçlü bir irade açığa çıkarmalarını engelleyen faktörlerdir.

 SB’nin siyasi etkisi özellikle Rojhilat Kürdistan'da gelişiyor olmasına rağmen, komünist çalışma yok denecek kadar zayıftır. Bakur’da ise, TKP'nin kuruluş sürecinde Kürdistan’dan komünistler hemen hemen yoktur. Ulusal sorunların tartışıldığı Komintern 2. Kongresi’ne Doğu Ermenistanlı Bolşevik Ereb Şemo dışında Kürtlerden katılım olmaz. Keza Doğu Halkları Kurultayı’na Kürtler örgütlü katılmaz, katılan az sayıda Kürt de İttihatçıların ve Ankara hükümetinin etkisi altındadır. Bu platformlarda Kürt ulusal sorununa değinildiğine dair bir belirti yoktur. Kürtler ancak Türk ulusal sorunu ve Ermeni soykırımıyla birlikte anılmıştır.

1921 ilkbaharında Kürt ulusal hareketleri, irade ve yönelim birliğinden uzak, parçalı bir görüntü vermektedir. Bakur Kürdistan Kürtleri, ağırlıkla meclise temsilcilerini göndererek, özerklik vadeden Türk burjuva önderlerinin arkasında yer alır. Özerklik vaadinin oyalama olduğunu sezen Koçgiri hareketi ise ayaklanarak özerkliğin hemen uygulanmasını dayatır. İsmail Simko Rojhilat Kürdistan'da hakimiyet kurduğu bölgeyi genişletme mücadelesi vermekte, sürgündeki Şeyh Mahmud Berzenci’nin önderlik ettiği Kürt ulusal hareketi Başûr Kürdistan'da ulusal bir statü için İngiltere'ye karşı silahlı direniş yürütmektedir. Bu dağınıklık içinde, Sovyetler’in Kürt ulusal mücadelesinden beklentisi yoktur. SB dikkatini, İran'da darbeyle iktidara gelen Rıza Pehlevi'nin ve Ankara hükümetinin İngiltere ile yaşadıkları sürtüşmeye ve bunlarla “işbirliği”nin Sovyetler için taşıdığı potansiyel iktisadi ve diplomatik olanaklara yöneltir.

1921 Mart'ı: Sovyetlerin Kürt Politikası Değişiyor

Sovyetler, Türk ve İran devletleriyle daha güçlü bağlar kurmak ve güney sınırlarını güvenceye almak için 21 Şubat 1921'de İran'la, 16 Mart'ta Türkiye’yle “dostluk ve işbirliği”, İngiltere’yle de 16 Mart'ta ticaret anlaşması imzalar. Bu anlaşmalar, SB’nin Kürt sorunuyla ilişkilenişini önemli düzeyde etkiler. İran ve Türkiye'nin siyasi sınırları içinde iktidar karşıtı, Asya'da ise İngiltere aleyhtarı propaganda yapmayacağını, bu doğrultuda faaliyet yürüten hareketleri desteklemeyeceğini taahhüt eder. Doğu Halkları Kurultayı’nda alınan kararların önemli bir bölümünün uygulanmaması ve kurultay toplantılarının yenilenmemesi bu anlaşmalarda imza altına alınan maddelerle ilgilidir. Keza Kürt sorunuyla ve Kürt ulusal hareketleriyle ilişkilenmenin seyri de bu anlaşmalarda verilen sözlerden bağımsız değildir.

1921 ilkbaharından önce SB’nin Kürt politikasına ilkesel perspektifler yön vermekte, ilişkilenmekteki sınırlılıklar esas olarak hakimiyet sorunu, yetmezlik ve zorluklardan kaynaklanmaktadır. Bu tarihten sonra ise politika değişerek, bölge devletleri ve İngiltere ile girilen ilişkilerin gereklerine göre şekillenir.

SB’nin devlet çıkarları, emperyalist kuşatmayı hafifletmek için Türkiye ve İran gibi komşu ülkelerle siyasi ve ekonomik işbirliğini gerektirir. Bu amaç, Sovyetler’in sadece bu rejimlerin siyasal karakterinin analizini etkilemez, Kürt ulusal sorununun üzerinden atlanmasına da yol açar. Kürt ulusal sorununun ve hareketlerinin nesnel karakterini analizin negatif yönde bozulmasına kapı aralanır. Kürt ulusal hareketlerinin ideolojik-politik karakterinden bağımsız olarak, ulus devletini kurma hakkı da dahil, kendi kaderini tayin hakkını istemenin nesnel demokratik karakteri ve bu uğurda mücadele etmenin meşruluğu yadsınmaya başlar.

SB, Türk burjuvazisinin yedeğine düşmüş emekçi sol güçlerin ve Kürt ulusalcılarının da içinde yer aldığı Türk ulusal mücadelesinin heterojen yapısı ile ona önderlik yapan Türk burjuva hareketinin antidemokratik ve emperyalizmle uzlaşmacı karakteri arasındaki çelişkiyi eksik ve yanlış analize tabi tutar. Hareketin önderliğini devrimci ve antiemperyalist olarak tanımlar. Gerçekte Türk burjuva önderliği bu sıfatlardan hiçbirini hak etmez. Stalin daha savaş sürerken kemalist burjuva devrimin işçi ve köylülerin halkçı bir devrim geliştirmesi olanağına karşı karşıdevrim yönünde gelişmekte olduğuna dikkat çekmiştir. Ama bu analiz etkisiz kalarak unutulur.

Türk burjuva önderliği, Anadolu ve Mezopotamya'da yükselen Sovyetik siyasi etkinin basıncı altında, Sovyetler’in Avrupa ve Asya'da yayılmasının durdurulamayacağını düşünerek, acil askeri ve mali desteği onlara yakınlaşıyormuş gibi yaparak karşılayabileceğini hesaplar. İkiyüzlüce, gerçek amaç ve niyetlerini gizleyerek yapar bunu. İngiliz emperyalizmiyle doğrudan çatışmalardan uzak durarak, savaşın en yoğun olduğu anda bile uzlaşma kapısını aralık bırakır.

Ne zaman Sovyetler Polonya'da yenilerek geri çekilmek zorunda kalır, Türk ordusu Kafkasya'ya girerek işgal etmeye çalışır. Kemalistler o zaman SB’yle ilişkileri sınırlı tutma, İngiltere’yle uzlaşma arayışına yönelirler. İngiltere de, Kafkasya'ya inmiş Sovyet güçlerinin önünü kesmek için, Ankara'yı Londra Konferansı’na davet ederek uzlaşma isteğini belli eder. Amaç, Bolşevizmin yayılmasını engellemek, oluşturulmaya başlanan tampon bölgeye Türk ve İran devletlerinin egemenliğindeki alanları da dahil etmektir.

SB ise güçlü ve “bağımsız” Türk ve İran devletlerinin varlığıyla emperyalizmin bölgede hakimiyetini güçlendirmesinin engellenebileceğini, bu yolla kuşatmanın esnetilebileceğini öngörmektedir. Gerçekte bu devletler emperyalizmin işbirlikçileri olmaya yönelmişlerdir. Birkaç konuda İngiltere emperyalizmiyle göreli çelişkiler yaşamaları bu gerçeği değiştirmez. Bu gerçek, Sovyetler’in bu devletlerle kurduğu ilişkileri sürdürmek adına 1940'lı yıllara kadar görülmek istenmez.

Türkiye, İran Ve İngiltere'ye Verilen İlkesel Tavizler

Türk ve İran devletleriyle yapılan “dostluk ve işbirliği” anlaşmaları, içeriği itibariyle Komintern 2. Kongresi’nde alınan karar ve perspektiflere aykırıdır. Kongrede “ulusal sorun ve sömürgesel sorun komisyonunun raporu”nu sunmak için söz alan Lenin, hangi ulusal hareketlerin hangi koşullarla desteklenebileceğine açıklık getirir: “Ezilen ülkelerin burjuvazisi çoğu kez -belki de çoğunluk- ulusal hareketi desteklemesine rağmen, aynı zamanda emperyalist burjuvaziyle anlaşma halinde, yani onunla birlikte tüm devrimci hareketlerle ve devrimci sınıflarla mücadele etmektedir” tespitini yaptıktan sonra, “komünistler olarak bizim sömürge ülkelerdeki burjuva özgürlük hareketlerini ancak, bu hareketler gerçekten devrimciyse, temsilcileri bizim köylüleri ve geniş sömürülen katmanları devrimci düşünceyle eğitip örgütlememizi engellemezse desteklememiz gerektiği”ni[4] belirtmektedir.

Lenin'in formüle ettiği Komintern perspektifi açıktır: Emperyalizmle uzlaşmayı ve devrimci hareketi ezmeyi çizgi haline getiren burjuva ulusal hareketlerin desteklenmeyeceği ifade edilir.

“Sovyet-Türk Dostluk ve İşbirliği Anlaşması” imzalanmadan önceki son 7-8 ayda, Türk burjuvazisi SB’yle uzlaşma çabalarını sonlandırmaya hazırlanmış, Çerkes Ethem'in önderliğindeki devrimci köylü hareketi tasfiye edilmiş, Kürt kulüpleri kapatılmış, TKP’nin önderleri Karadeniz'de boğdurularak katledilmiş ve partinin onlarca mensubu tutuklanmıştır. Londra Konferansı’na davet edilen Ankara hükümetinin, dışarıda ve içeride SB’ye ve komünistlere ihtiyacı kalmamış gibidir.

Fakat, Londra Konferansı’ndan istediği sonucu alamayan Ankara, yeniden yüzünü SB’ye dönmek zorunda kalır. Bu arada “Sovyet-Türk Dostluk ve İşbirliği Anlaşması”nı imzalar. İki amacı vardır: savaşı sürdürmek için SB’den askeri ve mali yardım kapmak, İngiltere'ye karşı SB’yle “işbirliğini” şantaj aracı olarak kullanarak taviz koparmak.

İran'da Şubat 1921'de İngiltere'nin desteğiyle askeri darbe yapıp diktatörlüğünü kuran Rıza Pehlevi (Rıza Şah), burjuva ilerlemeci yöneliminin yanı sıra, emperyalizminin işbirlikçisi olup, komünist, devrimci ve halkçı güçleri katliamlarla tasfiyeye yönelir. Buna rağmen SB, “dostluk ve işbirliği”ni sürdürmekte beis görmez, hatta diyet olarak Kürt sorununu ve Rojhilat Kürdistan'daki Kürt ulusal direnişini görmemezlikten gelir ve direnişe desteğini esirger.

Ne Türk ulusal mücadelesine önderlik yapan Türk burjuva hareketi, ne de İran'daki burjuva Rıza Şah iktidarı, Komintern 2. Kongresi’nde tanımlanan antiemperyalist, demokrat ve ulusal devrimci kriterlere uymaktadır. Oysa SB ve Bolşevikler tarafından 1940'lara kadar sürdürülen politik yaklaşımla, Kürt ulusal direnişi karşısında Türk ve İran devletleri desteklenir. Bu yön değişikliği SB’nin karşı karşıya kaldığı iç ve uluslararası sorunlarla doğrudan bağlantılıdır.

Alman devriminin yenilgisi, Kızıl Ordu'nun Polonya'dan geri çekilişi, dünya devrim dalgasının geri çekilmekte olduğunun diğer emareleri, Bolşeviklerde kısa süreli dünya devrimi umudunun azalmasını, dikkatin daha fazla sosyalist inşanın sorunlarına yönelmesini getirir. Bolşeviklerin uluslararası politikalarının merkezinde artık sosyalist inşanın ihtiyaçları önceliklidir. Türkiye ve İran'la yapılan “dostluk ve işbirliği” anlaşmalarıyla, hem güney sınırları bir süreliğine güvenceye alınarak İngiltere'nin doğrudan kışkırtma ve sabotaj imkanları sınırlandırılır, hem de İran'ın kimi iktisadi olanaklarından yararlanılması umulur. İngiltere ile yapılan ticaret anlaşmasıyla da ekonomiyi güçlendirme amacı güdülür.

Verilen tavizler, dünya devrimi perspektifinin aşınması ve gitgide içinin boşalmaya başlanması anlamına gelir. 1921'de toplanan Komintern 3. Kongresi, Türkiye ve İran'da son bir yıldır meydana gelen önemli gelişmeler ışığında ulusal sorunları ve onlarla kurulacak ilişkileri yeniden değerlendirmez. Sonraki kongrelerde de bu soruna gereken önem verilmez.

Doğu Halkları Kurultayı’nda alınan kararların önemli bir kısmı yaşam bulmaz. İkinci bir Doğu Halkları Kurultayı veya benzeri kongre ve konferansların örgütlenmesi tercih edilmez. Bütün bu yapılmayanların arkasında, İngiltere, Türkiye ve İran'la yapılan anlaşmaların önemli bir rolü vardır. SB’de sosyalist inşanın sürdürülebilmesinin diyetidir bu. Böylece Kürt sorunuyla ilişkileniş başta olmak üzere birçok ulusal sorunla ilişkilenip ilişkilenmemede marksizm-leninizmin ilkeleri değil, SB devlet çıkarları belirleyici olmaya başlar. Komintern’in, TKP’nin, İran, Irak ve Suriye'de komünist oluşum ve partilerin Kürt ulusal politikası da, egemen ulus sosyal-şovenizminin etkisi yanı sıra, bu çerçevede şekillenir.

 

Cevapsız Kalan Yardım Çağrıları

1921'e kadar Kürt ulusal hareketlerinin SB ile ilişkilenme çabası belirgin değildir. Rojava Kürdistan'ın Fransız himayesine bırakılması, Ankara'nın Başûr Kürdistan'ın İngiltere'nin himayesinde kalmasına razı gelme sinyalleri vermesi, Bakur Kürdistan'da savaş bitmiş olmasına rağmen Türk burjuvazisinin anayasada yer alan sınırlı özerkliğe geçiş konusunda ayak diremesi ve müttefiklerin Ankara'nın Kürt politikasını kabullenmesi gibi gelişmeler, 1922 yılından itibaren yeni Kürt ulusal hareketlerinin örgütlenmesine ve yüzlerini SB’ye dönme eğiliminin güçlenmesine yol açar.

Kürt ulusal önderlerinden, mektuplarla Sovyetler’den mücadelelerine yardım talebinde bulunanlar olur.

Bunlardan ilki, Kürdistan Bağımsızlık Komitesi Başkanı Albay Cibranlı Halid Bey, 1922 sonlarında gönderdiği mektubunda, “Kürdistan'ın bağımsızlığının gerçekleşmesi davasında İngiltere'nin samimi yardımına güvenmediğinden, kendi amaçlarını, Sovyet Rusya'nın desteğinde gerçekleştirmeye yönelme ve Kürdistan bağımsızlığının Rus himayesi altında kurulması fikrinde ısrar etme kararı aldığını”[5] belirtir.

Erzurum ve Bitlis'ten bazı Kürt ulusal önderlerinin gönderdiği mektuplarda, Ankara hükümetinin kendilerini aldattığından ve bundan dolayı isyan edebileceklerinden bahsedilir.

Ayrıca Kürt ulusal önderinden Berzenci, SB’nin bölge temsilcilikleri aracılığıyla, biri Lenin'e olmak üzere Sovyet yönetimine 1922-23 yıllarında üç mektup gönderir. Mektuplardan birini, Başûr Kürdistan’dan çok sayıda Kürt ulusal önderi imzalar. Mektuplarında Berzenci, dostluk mesajlarını ileterek, askeri, mali ve diplomatik yardım talebinde bulunur. 1924 sonlarında İran ve Türk askeri saldırıları altında sıkışan Simko, Azadi örgütünün kurucusu ve başkanı Cibranlı Halid Bey'in önerisiyle, Urmiye'deki Sovyet konsolosluğuna bir temsilcisini göndererek yardım talebinde bulunur. SB, bu yardım çağrılarından hiçbirine sözlü ya da yazılı cevap vermez, onları karşılıksız bırakır.

 

SB Kürt İsyanlarının Karşısında Yer Alır

Bakur Kürdistan'da Lozan Anlaşması’ndan sonra inkar ve asimilasyon siyaseti devreye konduğunda, ivme kazanan Kürt ulusal direnişi soykırım politikalarıyla ezilmeye çalışılınca, SB’nin Kürtlere ilişkin tavrı çok daha trajik biçimler alır.

Azadi örgütünün önderlik yaptığı 1925 Kürt ayaklanmasının (Şeyh Said ayaklanması) patlak vermesinden hemen sonra, 25 Şubat'ta Sovyet resmi ajansında ayaklanma, Şeyh Said'in zamanında çar ajanı olduğu türünden birkaç önemli maddi bilgi hatasıyla birlikte haberleştirilir. SBKP ve TKP yöneticileriyle birlikte hazırlandığı anlaşılan, Moskova'da Komintern adına basına verilen “Kürdistan'daki Ayaklanmanın Anlamı” başlıklı özel bültende “Kürdistan'daki Şeyh Said ayaklanması, Moskova tarafından, Kürt gericiliğinin İngiliz emperyalizmi ile ittifak halinde bir geri dönüş girişimi olarak değerlendirilmektedir[6] ifadeleri yer alır. Açıklamada, M. Kemal hareketi için “Türkiye'nin demokratlaşması”na çalışan “milli kurtuluşçu” sıfatları, ayaklanan Kürtler içinse “feodal”, “dini gerici”, “yobaz” sıfatları kullanılır. 25 Şubat 1925'ten itibaren, SSCB Merkez Yürütme Kurulu yayın organı İzvestiya ve SBKP merkez yayın organı Pravda başta olmak üzere birçok Sovyet kurumu gazetesi ve süreli diğer yayınları, yıllar içinde çeşitli vesilelerle, ayaklanmalar ve Kürt ulusal sorunu hakkında benzer içerikte değerlendirme ve analizler yapar. SB’nin Kürt politikasını etkilemekte yetkili olmayan Uluslararası Ziraat Enstitüsü'nün yayın organı Toprak Sorunu dergisinde 1931 yılında çıkan “Kürt ayaklanmalarının sebepleri ve itici güçleri” başlıklı yazı gibi, bunun birkaç istisnası da var: Emperyalizm bu hareketi kullanmaya çalışıyor olmasına rağmen, Kürt hareketinin ulusal kurtuluşçu karakterde olduğu tespiti yapılarak meşruluğu kabul edilir.

Ağrı direnişine öncülük eden Xoybun ile Taşnak Partisi’nin işbirliği ve dayanışma içinde olması Sovyetler’in daha fazla tepkisini çeker. SB, 1925 Kürt ayaklanmasında aldığı tavrı Ağrı'da bir adım daha ileriye taşıyarak, isyanın bastırılmasında Türk devletine askeri, diplomatik ve istihbarat desteği sunar. Azerbaycan ve Ermenistan'dan Kürtler ve Ermenilerin isyana katılmasını engellemek için Kızıl Ordu, İran ve Türkiye siyasi sınırlarında önlem alır.

Xoybun-Taşnak işbirliği ve isyanın merkez üssünün Ermenistan ve Azerbaycan Sovyetleri sınırında olması, bu iki ülkede yaşayan Kürtler ve Ermeniler arasında mücadeleye enternasyonal ilgi göstererek isyan bölgesine geçenlerin bulunması, SB yönetimini tedbir almaya yöneltir. Bu tavırla Ağrı Dağı isyanında SB, eleştiri ve teşhirin ötesine geçerek, fiilen isyanın bastırılmasına yardım eder.

Azadi örgütünün ve Xoybun'un destek ve işbirliği çağrılarına cevap vermeyen SB, Kürt isyanları için, Türkiye'deki burjuva basının yaydığı yalan ve çarpıtmaları, gerçek olmayan “olgular”ı olduğu gibi kullanır. Ayaklanma ve direnişlerin ulusal taleplerini görmezlikten gelen değerlendirmeler yapılır.

İsyancılar, SB ve İngiltere dahil birçok ülkeden yardım almaya çalışırlar. İngiltere'nin bölge yöneticileriyle görüşmeler de yaparlar. Oysa İngiliz emperyalizmi Kürt hareketine destek vermeyi çıkarlarına uygun bulmaz. Ayaklanmalarda “İngiliz parmağı”, Türk burjuva hükümetinin iç ve uluslararası desteğini artırmak, katliam ve imhayı meşrulaştırmak için ortaya attığı bir iddiadır. Nitekim İsmet İnönü yıllar sonra anılarını yazdığında, Kürt ayaklanmalarında İngiltere'nin bir rolü olduğunu tespit edemediklerini itiraf edecektir.

İngiltere 1919 ve 1922'de Başûr Kürdistan'da Berzenci ile taktik işbirliği yapmıştır. Berzenci iradesini teslim etmeyip ulusal amaçları için mücadele çıtasını yükselttiğinde, İngiltere saldırıya geçip hareketi ezmede tereddüt etmemiştir. Emperyalistlerle taktik işbirliğine girmek, tek başına hiçbir hareketi emperyalistlerin güdümüne sokmaz. Aksi halde uluslararası komünist hareketin gerici güçlerle yaptığı bir dizi taktik anlaşma ve uzlaşmanın da toptan mahkum edilmesi gerekir.

Felat Özsoy ve Tahsin Eriş, birlikte yazdıkları “Öncesi ve Sonrasıyla 1925 Kürt Direnişi” kitabında, haklı olarak SB’yi eleştirirken şu yorumu yapıyorlar:

Her şeyden önce belirtmek gerekir ki, Sovyetler’in bu tavrı herhangi bir bilgi eksikliğinden ya da TKP'nin yönlendirmesinden kaynağını almamaktadır. Çünkü, daha kemalist hareketin başlangıç sürecinde Sovyet yöneticileri, Türkiye'de farklı halkların yaşadıklarını biliyorlardı. Ayaklanmayı ele alırken de bu ayaklanmanın Kürdistan'da geliştiğini, burada ayrı bir halkın yaşadığını bilerek görüş belirtiyorlardı. Kuşkusuz Türkiye'deki 'komünist'lerin yönlendirme ve ayaklanmayı farklı lanse etme çabaları olmuştur. Ayrıca SBKP'nin içinde yer alan Azerilerin ve Azerbaycan Komünist Partisi’nin etkinliklerini de hesaba katmak gerekir. Ancak gerek Sovyetler, gerekse de Komintern yetkilileri, Türkiye'deki azınlıkların ve farklı halkların bilincindeydiler.”[7]

Gerçek şu ki, TKP SB'nin politikalarını belirlemekten çok uzaktır. Ayak bastığı topraklarda devrimin özgün yolunu keşfedecek bağımsız teori ve politika üretmekten bile acizdir. Hikmet Kıvılcımlı'nın TKP tarafından sahiplenilmeyen çalışmalarını dışta tutarsak, Kürt ulusal sorununa ilişkin özgün bir incelemesi yoktur.

1937'de basılan Büyük Sovyet Ansiklopedisi'nin Kürtler maddesinde yazılanlar, SB'nin görüşlerinin ilerleyen süreç içinde pek değişmediğini göstermektedir: “1927'de Dersim'de, 1930-31'de Ağrı Dağı mıntıkasında, Ermeni Aks-i İnkılapçı Taşnakların da faal surette iştirak ettikleri son isyanda, Türkiye hükümeti tarafından idare edilen bütün bu isyanlar yalnnız Türkiye'de değil, SSCB'ye de karşı tevcih edilmiş bulunuyorlardı ve Aks-i İnkılapçı bir mahiyettedir.”[8]

Dersim tertelesi SB’de gündem olmaz. Bu dönem Sovyet basını yükselen faşist saldırganlık ve İspanya iç savaşıyla meşguldür. Dersim tertelesiyle ilgili Rasim Davaz (TKP yöneticisi İsmail Bilen), Komintern yayın organı Rundschau'da 29 Temmuz 1937'de çıkan yazısında, “Kemalist hükümetin enerjik reformları yüzünden kendi iktidarlarını tehdit altında hisseden feodal unsurların ümitsiz bir direnişine tanıklık ediyoruz” diyerek, isyana karşı tavır alır, soykırımı meşrulaştırır.[9]

Kemalizmin burjuva karşıdevrimci ideolojik ve politik karakteri görmezden gelinir. Kürt ulusal sorunu konusunda, Komintern'de ve TKP içinde farklı fikirler ortaya çıkmakla birlikte, bunlar ya mahkum edilir ya da suskunluğa terk edilir. Ali Cevdet'in Komintern 4. Kongresi’nde kemalizmin ideolojik-politik karakteriyle ilgili resmi yaklaşıma getirdiği itirazları, Nazım Hikmet'in şiirlerine, mektuplarına ve konuşmalarına yansıyan duyarlılıkları, Hikmet Kıvılcımlı'nın 1929-33 yıllarında kaleme aldığı Kürt sorunuyla ilgili kapsamlı incelemesi, bütün eksiklik ve yetersizliklerine rağmen anılmayı hak eden istisnalardır.

SB'nin Kürdistan Politikasında Değişim Sinyalleri

1940'ların ortalarına kadar SB, 1925 ve 1935'te onar yıllığına yenilediği Sovyet-Türk Dostluk ve Tarafsızlık Anlaşması’na bağlı kalarak, Kürt ulusal sorunuyla ilişkilenmez. 2. Dünya Savaşı yıllarında Ankara'da Nazi yanlısı eğilim güç kazanınca, SB Türk devletiyle arasına mesafe koymaya başlar. İlk hamlede Kürtlerle ve Kürt ulusal sorunuyla ilişkilenmeye yönelir; ikinci hamlede, savaşın bitiminde diplomatik nota vererek, Sovyet-Türk Dostluk ve Tarafsızlık Anlaşması’nın yenilenmesini, Kars ve Ardahan'ın Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti’ne dahil edilmesi şartına bağlar.

Diğer gelişmelerin de etkisiyle, Sovyetler 1944 yılının sonlarından itibaren dört parçada birden Kürt sorunuyla ilişkilenmeye başlar. Kürt sorunuyla ilişkilenişte yeni bir döneme girilmiş gibidir...

Dipnotlar

[1] 1921 Anayasası - Özyönetim, Özerklik - Kürtler ve Emekçi Sol, Arif Çelebi, Marksist Teori, sayı 18, s. 21-22

[2] İştirakiyuncular, Komünistler ve Paşa Hazretleri, Emel Akal, İletişim Yayınları, 2013, s. 201

[3] Tarih Boyunca Kürtlerde Diplomasi Cilt 1, Faik Bulut, Evrensel Basım Yayın, 2015, s. 194

[4] Seçme Eserler Cilt 10, V.I. Lenin, İnter Yayınları, 1997, s. 267-265

[5] Kürdistan Tarihi, Ed. M.S. Lazarev ve Ş.X. Mihoyan, Avesya Yayınları, 2001, s. 218

[6] Kürtler Kemalizm ve TKP, Ömer Ağın, Versus Kitap, 2006, s. 238

[7] 1925 Kürt Direnişi, Felat Özsoy ve Tahsin Eriş, Peri Yayınları, 2007, s. 248

[8] Age, s. 248

[9] Dersim Raporları, Faik Bulut, Evrensel Basım Yayın, 2013 s. 33-34

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi