Kadro Politikasında İnsan Tanıma

Kadrolaşma; kadroların seçimi, teşviki, dağılımı, eğitimi, görevlendirilmesi ve istihdamı; insanların bütün yönleri, bütün çalışma ve mücadele süreçlerinin somut ve nesnel bir incelemesine dayandırılırsa ancak verimli, sürekli, nitelikli ve güvenlikli bir parti çalışması yerleştirilebilir, başarılabilir.

Bunun önemi ve değeri örgüt gerçeğinde, yeni kadroların eğitimi ve yerleştirilmesinde, işbölümüne dayalı görevlendirme ve çalışmalarda, mevcut kadroların niteliğini geliştirme ve yetkinleştirmede karşılaşılan sorunlar ve bunun sonuçlarıyla görüyoruz. Eldeki kadro gücü ve potansiyelinin, yetenek ve kapasitenin hakkıyla değerlendirildiği söylenemez.

Çalışma alanları ve kesimlerine, parti olanaklarına yeterince hakim olunamadığını söylemek; aslında parti kadroları ve çalışanlarına, onlarda saklı bulunan devrimci yetenek ve potansiyele yeterince hakim olunamadığının, bu güçleri örgütlendirme, mevzilendirme, istihdam ve seferber etmede sorunlar yaşandığının, insanların yeterince tanımadığının peşinen kabulüdür.

Dahası toplumsal-tarihsel gerçekliğimizi, bu coğrafyada işçi sınıfını, semt emekçilerini, yoksul köylüleri, emekçi kadınları, aydınları ve gençliği ne kadar incelemiş ve tanıyorsak, bu toplumsal sınıf ve tabakalar kökenli fonksiyonerleri de ancak o kadar inceliyor ve tanıyoruz. Ek olarak yakın tarihin kadro gerçeği ve şekillenişinin deney, tecrübe, birikim ve özelliklerinden yeterince ders çıkaramadığımız; köklü ve bilimsel bir hesaplaşmayı yeterince başaramadığımız düşünülürse, sorunun yakıcılığı daha iyi anlaşılır.

Kapitalizmin hastalıkları ve kötülüklerinin aşağıdan sınıflara, bu sınıflardan bireylerin yaşamına; düşünsel, duygusal ve kültürel dünyalarına yansımalarını ve bunun sonuçlarını incelemeden, bilmeden yeterli bir insan tanımanın gerçekleşemeyeceği açıktır. İnsan incelemesinin tarihsel-toplumsal, siyasal/sınıfsal gerçekliğin evrensel boyutlarından, yerel özgünlüklerin gelişim çizgilerinden yalıtık ele alınamayacağının altını çiziyor ve kendimizi, örgütsel-kadrosal gerçeğimizin insan tanıma sorunu çerçevesiyle sınırlandırıyoruz.

* * *

Parti örgütleri kurma, inşa etme ve işlevli kılmada; görevlendirme ve istihdamda istikrarsızlığın, isabetsizliğin yaşandığı; örgütsel- kadrosal deneyimlerin toplamı ve bunun sonuçlarının tek yanlı, eksik ve çarpık insan değerlendirmelerinin ortaya çıkardığı, bir yönlü ve bir dönemli incelemelere rastlandığı; insan tanımada ortaya çıkan ipuçlarının, devrimcileşme ya da çürüme eğilimleri bakımından mantıki sonuçlarına vardırılıp üzerine gidilemediği; işbölümü ve uzmanlaşmaya dayalı görevlendirmelerde gecikildiği; sınırlı olsa da bazı fonksiyonerlerde coşku ve şevk kırılması, inanç zayıflığı vb. şikayetlerin (ki, bu, ya ideolojik zayıflıktan ya da isabetsiz görevlendirme ve ağır yük altında ezilmekten kaynaklanıyor) olduğu; doğal saygınlık ve ağırlığı olan kadroların sınırlılığı ve çalışanların emekçi, üretici ve yaratıcı özelliklerinin zayıflığının sürdüğü; ideolojik-siyasi gerileme ve yüzeyselleşme, ahlaki çehredeki bozulma, kavganın dışına düşme ve çalışmadaki verimsizleşme karşısında şaşkınlık duyulduğu; ortaya çıkan verilere rağmen bazı fonksiyonerleri önemli görevlerde tutma ısrarı, anlamsız ve gereğinden fazla zorlamalara gidildiği; zaafları rastlantısal ve geçici görmeden hareketle bozulma ve çürümenin kaba sonuçlarının nedenleri ve kaynaklarına yeterince inilmediği; abartı, gizleme, farklı gösterme, yalan, iç dünyasında kapalılık vb. zaaf ve hastalıklara rastlandığı çeşitli düzeylerde ve dozajlarda görülmektedir.

Parti çalışması ve kadro gerçeğinde yaşanan bu sorunların başka şeylerin yanında, bazı yanlarıyla kadro politikasında insan tanımaya ilişkin olduğu/olabileceği açıktır.

Neden Yeterince Tanıyamıyoruz?

Temel ve yönetici parti örgütleri, yerel parti örgütleri ve yönetici kadroların yetmezlikleri ve hatalarının, örgütsel sekterizm ve örgütsel liberalizmin bundaki payı belirleyicidir. Dış-nesnel koşullar ve olanakların sınırlılığının da payı küçümsenemez. Ne var ki, profesyonel devrimciler örgütü ve kadroları da, bu dış-nesnel koşulları hesaba katarak, buna göre biçimlenmek, çalışmak, yetkinleşmek ve ustalaşmak zorundadırlar...

Yalan veya zaafları gizlemekle başlayan kişilik bozulmasının, bireyin yaşamındaki başka alanlara sirayet edemeyeceğinin garantisi yoktur.

İdeolojik-politik ilgi, duyarlılık ve yoğunlaşmadaki zayıflığın, içten içe gelişmekte olan bir çürüme ve hastalığı haber verdiği kesindir.

Bulanıklık, çözümsüzlük ve belirsizliğin partinin devrimci ortamını bozacağı; kolektif irade, yönetim ve denetimin zayıfladığı koşullarda, doğacak boşluğu burjuva ve küçük burjuva dünya görüşünün dolduracağı, bunun hastalık üreteceği açıktır. Benzeri gelişmeleri diyalektik materyalist yöntemle değerlendirip, çözümler üretmek, tedbirler geliştirmek parti yönetimi ve örgütlerinin görevidir. Parti çeperine, partinin çalışma yöntemini, örgütlenme ve mücadelede kararlılık bilincini, parti kültürü ve disiplinini taşıyacak partinin kendisidir.

Kadrolaşma çalışmasında mantıksallığı ve tarihselliği birleştirerek yeni süreçte ve verili koşullarda kadro politikasını stratejik ve taktik hedeflere bağlı olarak somutlama, pratiğe geçirme yerine siyasi-örgütsel baskılanmayla geçici çözümlere endekslemek ve günlük başarılarla yetinmek çok doğal ki, sorunları üretmeye devam edecektir.

Emperyalist kapitalizm ve burjuvazinin ideolojik, siyasi ve kültürel kuşatması; sömürgeci faşist rejim ve ağır illegalite koşulları altında savaşıyor ve kadrolaşma faaliyeti yürütüyoruz. Bunun tarihsel, siyasal ve örgütsel bakımdan ağır görev ve yükümlülükler getirdiği, baskılamalar yarattığı ortada; buna yaşadığımız siyasi koşullarda pratiğin çekiciliğinin yönlendiriciliği, günübirlik ve kendiliğindenci çalışmanın alışkanlıkları ve etkileri eklenirse eksikli, çarpık ve bir dönemli insan tanıma tehlikesinin boyutları rahatlıkla anlaşılır.

İllegal parti yaşamı ve çalışması, özellikle yönetici kadrolarda görece toplumsal yaşamı ve ilişkileri sınırlandırıyor, daraltıyor. Bu durum, insanları tanıma süreci ve pratiğini gözlemeyi, denetlemeyi ve sınamayı da, şayet bilinçli bir kararlılık ve girişim gösterilmez, gerekli örgütsel mekanizma ve işleyişler kurulmaz ve işlevli kılınmazsa sınırlar, daraltır, hatta ortadan kaldırabilir. Uzun zamanlara yayılan örgütsel ilişki kopukluğunda, örgütsel işleyiş bozukluğunda, örgütsel boşluklarda olduğu gibi.

Maddi toplumsal koşullar, toplumsal düşünce, bilinç ve kültür katında meydana gelen gelişmeler, zaaf ve hastalıklar; bu gelişmelerin sınıflara ve bireylere yansımaları görülmez ve bilinmezse insanları tanımak zorlaşır. Zira, “insanlar, yaşadıkları koşulların ve eğitimin ürünüdür “ler. Parti militanları ve taraftarları da bu toplumun parçası ve bu toplumsal sis - tem içinde yaşıyorlar. Bir çelik zırhla tecrit yaşamadıklarına ve insan, “tüm toplumsal ilişkilerin toplamı” olarak tanımlandığına göre, hem bu toplumsal zaaf ve hastalıkların etkilerini taşırlar, bu etkilere açık olurlar, hem de bu etkileri parti saflarına taşırlar.

Kapitalist sistem, kendisini yeniden üretmek, geleceğini güvenceye almak için toplumu biçimlendiriyor, kendi insan tipini yaratıyor. Bunu ideolojik-siyasi yönlendirmesi ve yönetimiyle, toplumsal/iktisadi yasaları ve kurumlarıyla; iletişim ve eğitim araçları, kültür ve sanat politikalarıyla gerçekleştiriyor.

Kadro politikasında insan tanımayı yukarıdaki koşullar içerisinde ele aldığımızda ilk iş yönetici örgüt ve kadrolara, örgütçülere, eğiticilere düşmektedir. Temel yönetici komiteler, yani kadro politikasının yürütülmesinin yönetimi ve önderliğini yapan örgüt ve kadroların parti yaşamı, normları, kültürü ve değerlerini dejenere eden, sulandıran tehlikelere karşı öncelikle devrimci uyanıklığı ve partinin devrimci ruhunu diri tutmaları; tarihsel-toplumsal gerçekliğin özgünlükleri yanında, dönemsel gelişme ve yansımaların insanların toplumsal yaşamı, düşünce ve duygu dünyasındaki tahribat ve yıkımlarını izlemeleri, görmeleri ve ona uygun savaşım yöntemleri ve tedbirleri geliştirmeleri gerekmektedir.

Şüphesiz ki, bunun panzehiri, parti işçiliğinin kendine özgü özellikleri olan, yüksek bir sorumluluk bilinci ve devrimci bir ruhla yürütülmesi gereken bir meslek olduğunu kavrayarak bu doğrultuda fonksiyonerlerde bir iç mücadele yaşatmak; değiştirmek, dönüştürmek ve eğitmek eyleminde bulunmaktır. Sonuçta kapitalizmin yansıttıklarıyla sosyalizmi kuracağız. Elimizde sosyalist toplumda doğmuş, onun ürünü ve su katılmamış kadrolar olmadığına göre, kapitalizm koşullarında komünist kadrolar yetiştireceğiz. O nedenle kapitalizme ve faşizme karşı savaşmak, aynı zamanda kapitalizmin hata ve zaaflarının üzerimizdeki etkilerine karşı savaşmaktır. Yeni insan bu savaşımın ürünüdür. Ve bu savaşım inatçı, sürekli ve kapsamlıdır.

Burjuva ve küçük burjuva yaşam tarzı ve düşüncenin üzerimizdeki etkilerine karşı doğru, köklü ve etkili bir mücadele yürütmek, öncelikle bu etkilerin, zaaf ve hataların ortaya çıkarılması ve görülmesiyle mümkündür. Bu da, ancak insan incelemesi sayesinde başarılabilir.

Görece tecrit, toplumsal ilişkiler bakımından sınırlanmış bir partili yaşam, kapitalizmin iktisadi ve toplumsal yasalarının, ideolojik, siyasi ve kültürel kuşatması ve etkilerinin somut biçimlerini yaşayarak, içinde olarak yeterince görme, gözleme koşulları ve olanaklarına sahip olmayabilir. Böyle olunca çalışanlarda çürütücü ve geriletici hastalıklar da yeterince görülmeyebilir. O zaman çözüm ve arayışlar da soyut ve isabetsiz kalır. Bu durumda, bütün örgüte, kadrolara ve parti güçlerine hakim olmak önemlidir; ama bu da yetmez, aşağıdan sınıflardaki hastalık ve zaafların, dönemsel gelişmelerin bilgilerinin en tam ve doğru elde edilmesi, inceleme ve tanımanın buna dayandırılması gerekir. Dolayısıyla bilgilerin elde edilmesi, toplanması ve iletilmesinin kanalları ve araçları yaratılmak zorundadır. O halde, insan tanıma işinde bilgi akışı, parti belleği ve sürekliliği eldeki başlıca somut ve geçerli veriler olacaktır.

Bilgi toplama ve akışı bireysel, biçimsel ve subjektif (kolektif, nesnel ve bilimsel değilse) olursa, kadro ve insan tanıma sorununda parti belleği ve sürekliliği zayıflar, kesintiye uğrarsa; bunlara dayalı yeni örgütsel ve kadrosal kararlar da yüzeysel, eksik ve isabetsiz olacaktır.

Demek ki, insan tanımadaki başarının bir yanı, yönetici örgüt ve kadroların birikimi, yeteneği, şekillenişi ve çalışma tarzına ; bir yanı bilgi toplama ve akışındaki düzenliliğe, parti belleği ve sürekliliğindeki kesintisizliğe; bir diğer yanı ise parti ortamı ve işleyişinin devrimci niteliğinin yükseltilmesine bağlıdır.

Partinin ideolojik-siyasi ve örgütsel yönetimi ve nüfuzunun gevşediği, bozulduğu ya da kaybolduğu her yerde, boşluğu sosyalizme yabancı ideolojik-siyasi etkiler doldurur.

Parti ortamı hastalıklara, çürütücü unsurlara karşı bağışıklık kazanırsa safrayı atar, güçlenir. Parti ortamı canlı ve devrimci tutulursa, yapısı sağlam olursa bireylerdeki zaafların yeşermesine müsaade etmez, zararlı unsurları ayıklar, bünyeden atar.

Eğer bunu layıkıyla yapamıyorsa, o zaman bağışıklık sisteminde sorunlar vardır. Ki, bu da her düzeyde bir iç mücadelenin gerekliliğini hakeder. Nitekim kadro politikasındaki liberal, uzlaşmacı, faydacı ve oportünist yaklaşımların varlığı, kadrosal hastalık ve kusurlara karşı kararlı bir mücadeleyi tavsatmış, geciktirmiştir. Bu konudaki zaaflı tutumların ve anlayışların mahkum edilmesi; gerekli tedbirlerin alınması ve sapmalara karşı ideolojik mücadelenin yükseltilmesi bugün de güncel bir görevdir.

Nasıl Bir Kadro?

Nasıl bir kadro, sorusunu doğru sormalıyız. Soyut, genel kriterleri ortaya koymak yetmiyor. Soruyu partinin teorisi, programı ve siyasi çizgisine bağlı, belirlenmiş örgütsel bir plana ve işbölümüne dayalı bir çalışmayı yerleştirmek için sormalıyız. Genellikle günü birlik pratik koşuşturma ve iş kotarmanın ihtiyaçlarını yanıtlayacak bir kadro için soru soruyor ve onu arıyoruz. Belki bu arayış günü birlik ve geçici iş yapmayı başarmayı getiriyor. Ama örgütlenme ve kadrolaşma bakımından stratejik ve taktik hedeflere yakınlaştırdığı söylenemez. Ölçüt salt pratikçi, hedef günü birlik ihtiyacın karşılanması olunca, sonuç; dar pratikçi, yüzeysel ve gelip geçici kadrolar oluyor.

İnsan tanımada tek yanlı, bir dönemli ve yüzeysel değerlendirmelere rastlanıyor.

Dar pratikçi çalışma tarzının etkileri ve alışkanlıkları dar görüşlülüğü, tek yanlılığı, bireysel sempati ve antipatiyi, duygusal ve ahlaki yaklaşımları koşullandırır. İnsan tanımada ufuksuz ve mekaniktir. Dar pratikçi çalışmanın ihtiyaçları ve beklentilerinden hareket eder. Dar pratikçi duruşu, siyasi-ideolojik ve örgütsel duruşun önüne geçirir. Pratiğin marjinal değerinin yükseldiği dönemlerde dar pratikçilik kutsanır, beslenir.

İnsan tanımada yaşanan sorunların büyük ölçüde çalışma tarzı ve kadro şekillenmesinden kaynaklandığını saptamalıyız. Örneğin, görevlendirmede süreklilik ve istikrarın sağlanamaması, insanların yeteneklerine uygun değerlendirilmesini, buna bağlı başarı ve verimlilik düzeyinin ölçülmesini; tersinden, insanların doğru ve nesnel incelenmemesi, isabetli bir görevlendirmeyi engeller.

Yine kadroların kendi asli görevlerinde konsantrasyonu, yoğunlaşma ve ilgi düzeyi ile etkin ve işlevli kılınması, parti çalışmasında işbölümü ve uzmanlaşmayı yerleştirmekten geçer. O zaman insanlar yeteneğine uygun bir çalışma alanı ve işte sınanmış, tanınmış; başarı, kazanım ve ürünleri mazeretsiz ortaya çıkmış olur. Bu da, hem kadroları başarı ve kazanımları üzerinde teşvik etmeyi, hem de nesnel bir inceleme ve değerlendirmeyi sağlayacaktır. Zira bir örgütçüyü bir propagandacı gibi çalıştırmak, ona her işi yaptırmak; onu yeteneğine uygun iş konusu üzerinde tanımayı ve değerlendirmeyi olduğu gibi; yetenek ve potansiyelinin parti çalışmasına tümüyle katılımını da engelleyecektir. Tersinden insanların doğru tanınması, işbölümüne dayalı çalışmanın başarı şansını ve kazanımlarını yükseltecektir.

Parti çalışmasında siyasal ve örgütsel denetim zayıflığı, başarı ve kazanımları, çalışanlarda zaaf ve yetmezlikleri zamanında saptamayı ve kaydetmeyi engeller.

1970’li yılların devrimci yükseliş dönemlerinde, dar pratikçi çalışma tarzının insan tanımadaki çarpıklığı ve yetmezliğinin örgütsel ve kadrosal alandaki sonuçları yeterince görülemedi. Zira iktidar bilinci ve profesyonel devrimciler örgütü alanındaki zayıflığın yanında, yoğun bir devrimci pratik yaşanıyor, devrimci yapılara büyük bir sempati ve yönelim oluyordu. Devrimci olmamak ayıptı, yadırganıyordu. Dağınık ve parçalı da olsa devrimci propaganda ve ajitasyonun ideolojik hegemonya ve siyasi etki bakımından küçümsenemeyecek bir yeri; devrimci örgütlere yönelişte, devrimci görevler almada büyük bir yarış ve rekabet vardı. Her devrimci “profesyonel “di. Özveri ve fedakarlık sınırsızdı. Devrimci kendiliğindencilik ve dar pratikçi çalışma etkin olunca, bu çalışma tarzı da kendi kadrosunu üretti, yetiştirdi. Devrimci atmosfer toplumsal, siyasal ve ahlaki çürüme ve yozlaşmayı engelledi.

12 Eylül cuntası sonrasında devrimci ve komünist hareketin yenilgisi, uluslararası planda sağa savrulmayla üst üste bindi. Emperyalist kapitalizm ve her renkten sosyalizm düşmanı akımların sosyalizmin teorisi ve pratiğine saldırısı, Türkiye’de kapitalizmin iktisadi yasaları ve gelişiminin toplumsal, düşünsel, ahlaki ve kültürel alandaki çok daha çarpıcı yansımaları; küreselleşme ve YDD’nin iktisadi, toplumsal, siyasi ve ideolojik alandaki özel politikaları sınıf ve emekçi kimliğinde bozulmayı, depolitizasyonu, moral değerlerde aşınmayı, toplumsal çürüme ve uyuşukluğu, manevi ve ahlaki çürümeyi birlikte getirdi. Bugün bu toplumsal çürüme, sınıfsal sorunlara ve çıkarlara yabancılaşma, çözümsüzlük, çaresizlik, rüşvet, uyuşturucu kullanımı, fuhuş vb. hastalıklar biçiminde dibe vurdu.

Burjuva ideolojik, siyasi, ahlaki ve kültürel hegemonya daha da pekiştirildi. Topluma damgasını vuran emperyalizmin yoz kültürü, arabesk kültür ve değer yargıları oldu. Acılı ve sıkıntılı yaşam kader görüldü. Kapitalizmin pompaladığı tüketme dürtüleri, küçük burjuva özel mülkiyetçi eğilimlerle birleşince derin bir kimlik bunalımı yaşandı. Bu bir yerde sınıf içgüdüsünün, işçi-emekçi kimliğinin, sınıf dayanışması ve paylaşımcılığının zayıflamasıydı. Post-modernizm, nesnel sınıf çıkarları yerine, hemen, şimdi bütün değerleri çiğneme, arkadaşını kazıklama, ihanet, dolandırma pahasına bireysel çıkar elde etmeyi propaganda etti.

Türk burjuva devleti aile, okul, askerlik, bürokrasi vb. kuramlarıyla; medya, spor, kültür ve sanat cephesiyle; baskı, şiddet ve sindirmeyle, rüşvet ve satın almayla toplumu biçimlendirdi, sistemin insan tipini yetiştirme işini en kaba, çarpıcı ve sınırsız haliyle yerine getirdi. Faşist rejimin kirli savaşı, kirli ve özel politikaları toplumsal aşağılanma ve düşürülmeyi, manevi ve ahlaki dejenerasyonu doğurdu, besledi ve büyüttü. Din, futbol, şovenizm ve bireyciliğin uyuşturucu sonuçları, toplumsal yabancılaşma, köşe dönmecilik, hırsızlık, rüşvet, kapitalizmin renkli vitrinine tav olma ve iç geçirme, öykünme vb. yükselen değerler sayıldı. Yükselen değerleri, bugün siyasi, toplumsal yaşamın her düzeyinde ve çeşitli biçimlerde çeteleşme, kirlenme, vb. olarak görüyoruz. Osmanlı’dan süregelen devlet ve otorite karşısında boyun eğen kişilik ve şekillenme, 1960- 1970’li yıllarda kırılmaya yüz tuttuysa da, 1980 sonrası koşullarda yeniden kendisini üretti. Herkesin içinde olduğu batacak gemi hikayeleri anlatıldı, iç ve dış düşman sendromları aldı yürüdü. Toplum hafıza yitimine uğratıldı, burjuva medya insanları maymunlaştırdı.

Devlet ilgili işlerinde askeri ve sivil bürokrasiye, ailede babaya, okulda öğretmene, askerlikte komutana boyun eğen kişilikler, daha zayıfa, çocuklara ve kadına karşı cengaver kesildi.

Aile, okul, çevre ve toplumsal koşulların, faşist-gerici eğitimin ürünü bireyler, bağımsız düşünme ve tavır geliştirmeden yoksun, silik kişilikler olarak yetiştiler. Bastırılmış düşünce ve duygular, çarpık, geri ve aşağılık ilişkiler biçiminde kendisini dışa vurdular. Doğal ki, sistemin aşağıladığı, köleleştirdiği, düşürdüğü, çıkarlarına yabancılaştırdığı kişiliklerin kapitalist sisteme, sermaye ve faşizme tepkisi büyük, ama bu tepki o oranda hastalıktı, çarpık ve geridir.

Yeteneklerini açığa çıkarma ve geliştirme eğitimi ve özgürlüğünden yoksun, şiddet ve yasaklarla terbiye edilmiş bireylerde özgüven duygusu, bağımsız kişilik ve bağımsız düşünme yetisinin gelişmesi; hele ayrıcalıklı aydınlar gibi, aşağıdan sınıflara mensup bireylerin toplumda özel yetenekleriyle yer edinmesinin imkanları sınırlı veya bulunmuyorsa başka bir sonuç beklenemez.

Parti, bu hastalık ve zaaflarla muzdarip “örgütün temel materyali ve belirleyici unsuru insan “lara değer vererek, onları dikkate alarak, sarsarak, eğiterek, dönüştürerek görevler veriyor, yönetici yapıyor. Bir paradokstur, ama gerçek. Duyguları ve düşünceleri bastırılmış, yetenekleri köreltilmiş ve bağımsız düşünmeye uzak bireyler, ciddi ve köklü bir eğitimle, değişim ve dönüşümle yeniden ve yeniden yaratılamazsa yeni insan tipini geliştirmek ve yaymakla bunun üstesinden gelinmezse; sorunlu kadro ve yöneticilik, çarpık ve çapsız kişilikler varlığını sürdürecektir.

Bir gerçektir ki, yeni insanı, partili kadroyu yaratmada değil, ama bunu etkin ve hakim kılmada ve büyütmede istediğimiz yerde değiliz.

Yaslanmacı, başkalarına dayanmacı, zaaf ve yetmezliklerini iş kotarmayla yumuşatıp kararların mekanik taşıyıcısı ve uygulayıcısı durumundaki kadro tipleri yok değil. Üreticilik, yaratıcılık, inisiyatif ve girişim yoksunluğu veya zayıflığı; her şeyi yukarıdan bekleme, hazırcılık vb. alışkanlıklar, karar vermede başkalarının gözlerine ve ağzına bakmak, iç mücadelede tutukluluk, partinin siyasi ve örgütsel çalışmasına, parti yayınlarına yönelik eleştiri, uyarı ve öneri zayıflığında bunu tespit etmek mümkündür.

Yük olmaya başlayan, sorun üreten; düşüncesi, ruhu, eylemi ve yaşamıyla partiye yabancılaşan, davaya ve partiye bağlılığı içsel, iradi ve bilimsel değil, biçimsel, zayıf ve duygusal kalan kadroların varlığı, kadro politikasının pratikleşmesinin liberal ve oportünist hatalarının yanında, zaaflı ve sorunlu fonksiyonerlerin yeterince tanınmaması ve yanlış bilinmesinden kaynaklanıyor.

Partiyi ve görevleri sahiplenme bilinci ve iradesindeki zayıflık, kendini dayatma, pazarlık, ayrıcalık isteme, keyfilik, işçi sınıfı ve emekçi yığınların gücüne inançsızlık, burjuva ve küçük burjuva ideolojik etkiler, siyasi-ideolojik zayıflığın ve gerilemenin işaretleri ya da kendisidir. Bu hastalıklara zamanında müdahale edememede yöneticilerin yetmezlikleri ve liberal yaklaşımların payı büyüktür.

İnsanları Tanımak Zorundayız

İşlevli örgütler kurmada, kalıcı, yetkin ve kendisini yenileyen kadrolar yetiştirmede; kadroların seçimi, teşviki, dağılımı ve doğru görevlendirilmesinde fonksiyonerleri tanımak ilk koşuldur.

İnsanlar nesnel incelenirse, devrimci yetenek ve potansiyelleri ortaya çıkarılır, etkin ve verimli tarzda değerlendirilebilir; keza zaaf ve yetmezlikleri görülür, ona uygun eğitim ve görevlendirmeler yapılabilir.

Orta Ve Kısa Vadeli Çözümler

Kadro politikasında insan tanımadan kaynaklı sorunların orta vadede aşılması, büyük ölçüde kadro politikasını kavramaktan ve partinin kadro bileşimini işçileştirmekten geçecektir.

Kadroların sınıfsal köken bakımından dağılımının proletarya lehinde büyümesi, örgüt ve kadro sorunlarının kalıcı ve köklü çözümünün önemli bir güvencesidir.

Tarihsel deneyimlerde görüldüğü gibi, her ülkenin ilk yıllarında proletarya partisinde proletarya dışı sınıflardan gelen, ama geldikleri sınıfları inkar eden ve bilinç sıçraması yaşayan aydınlar ve öğrenci gençlik, proletaryanın organik parçası olur ve proletarya partisinde çoğunluğu oluştururlar. Bunların görevi, sınıfa “komünist bilinç taşıma “, işçi sınıfının en ileri, en cesur, en savaşçı unsurlarını partiye kazanmaktır. Hedef, toplumsal temeli işçi sınıfı olan partide sınıf bilinçli işçileri birleştirmektir. Ne var ki, bunun da bir sür esi vardır, olmalıdır. Uzun yıllar, bu hedefe varılmazsa, o zaman ne sözü edilen aydınlar işçi sınıfının “organik parçası” olabilirler ne de “organik parça” olmaya devam ederler. Aksine proletarya dışı ideolojik-siyasi etki ve yaşam tarzı, işçi sınıfı partisini yozlaştırır, başka sınıf(lar)ın partisi haline getirir.

Marksist leninist partinin örgütsel gerçeğinde, kadro bileşiminde küçük burjuva kökenli kadrolar hala çoğunluktadır. Emekçi semtlerde toplumun deklase kesimlerinden, işsiz ve geçici işçilerden insanların parti çeperinde yer almaları şaşırtıcı değil, ama ruh halleri, özlemleri, eğilimleri, kimlik bunalımları bilinmeden de kadrolaşmaları o kadar zor ve sıkıntılıdır.

Öğrenci gençlikte entelektüel birikimi yüksek unsurlar üzerinde ideolojik ve siyasi olarak güçlü bir etki oluşturulamaması bir başka dezavantajdır. Bütün bunlar bilinerek, kadroların teorik ve pratik devrimcileştirilmesinin önemi daha iyi görülmelidir. Toplumsal üretim süreci, zihinsel ve fiziki üreticiliğin, yaratıcılığın ve zenginliğin koşulları ve olanaklarını sunar. İşçi sınıfı iş disiplini, kolektif emekçiliği ve üretkenliğiyle örgütlenmeye, proleter disipline ve mücadelede kalıcılığa, paylaşmaya yatkındır. Asalak değil, üretkendir. Kitle bağları güçlü ve kalıcıdır. Kadrolaşmada sınıfa yönelmek, kitlelerle teması güçlü, kalıcı ve sürekli kılar, güvenceler. Proleter disiplin ve ahlakı yerleştirmede, üretken, istikrarlı ve başarılı bir çalışmayı sürdürmede, bürokratizm tehlikesini azaltmada başlıca toplumsal zemin işçi sınıfıdır.

Kadrolaşmada sınıfa yönelmek, insan tanıma işini de kolaylaştırır. İşçiler aldatıcı, gösterişçi olmadıkları gibi, gösteriş meraklılarını da sevmezler. Onları kazanmak daha başında tanımayı; sabırlı, inatçı ve sürekli bir ilişki sürdürmeyi gerektirir. İşçi, parti ve kadroyu tanımak ve sınamak ister. Özdeneyi ile tecrübe eder, güven duyar. İşçiler sağlamcıdır, genellikle ölçer-biçer, öyle ilişkiye geçer. Çaktırmadan denetler. Görüldüğü gibi işçi güvenmek için önce tanımak ister. O halde partiyi ve kendimizi tanıtmamız, inandırıcı ve iç tutarlığa sahip olmamız, bunun için de kendimizi, güçlerimizi iyi tanımamız zorunlu oluyor.

Toplumsal üretim dışında bırakılmış, işsiz, boş gezen genç işçi ve emekçilerin sistemin ideolojik-siyasi ve kültürel kuşatmasına, özel ve yozlaştırıcı politikalarına çok daha açık halde bulundukları kesin. Kendi kendilerine değişmez, dönüşmez, sınıf bilincine varamazlar. Parti çeperinde hızla yer alır ve mücadelecilikleriyle öne çıkarlar. Boş bırakılmaya gelmezler; eğitilmez, iş verilmez ve denetlenmezlerse savrulur, başka arayışlara yönelirler. Kapitalist sisteme öfkeleri, devrimci duygu ve tutkularını parti eğitecek, örgütleyecek ve olgunlaştıracaktır.

Parti çeperinde bulunan, ancak üretime girmemek için binbir mazeret uyduran, atıl kalan, çalışmada verim ve başarı düşüklüğü yaşayan zaaflı ve hastalıklı taraftarların; zaaflarını gizlemiş ve çürüme süreci yaşayan fonksiyonerlerin hızla ve kararlıca toplumsal üretim sürecine dahil edilmesi; toplumsal ilişkilerin gelişmesi, sınıf çalışmasının güçlenmesi, kişisel zaaf ve hastalıkların ortaya çıkarılması ve tedavisi bakımından bir okulun eğitici ve öğretici işlevini görecektir. Bu türden çalışanların sırf gazete satışı veya dar grup gösterileri için üretim dışında tutulması, onca olumsuz deneye, boşa gitmiş enerjiye rağmen kabul edilmesi düşünülemez. Kendisini tekrar, kısırlık, tıkanıklık, mültecilik, yönetici kadroları gerçek işlevi ve işlerinden alıkoyan ilkel kadrolaşma çalışmasına son verilmelidir.

Toplumsal farklılaşma ve sınıf savaşımının ürünü olarak devrimci toplumsal dinamiklerden bireylerin devrimci savaşımda yer alışları; sınıfsal, mezhepsel, ulusal, bölgesel vb. olduğu gibi; özellikle aydın, yarı aydın ve gençlikte sömürü ve baskıya isyan, adalet duygusu, eşitlik, insanlık onuru ve özgürlüğe tutkusu olabiliyor. Ve her birey, devrimci ve komünist harekete geldiği sınıf ve toplumsal kesimlerin alışkanlık, gelenek, düşünüş tarzı ve alışkanlıklarını; kendi eğitilmemiş duygu ve düşüncelerini de taşır. Genelikle devrimci duygu ve tutku, biçimsel birliktelikler önce gelir; bu gelişin ve inancın bilimselleşmesi, içselleşmesi; buna ideolojik-siyasi derinlik verilmesi partinin görevidir. Ve bu işe önce insanları incelemek, çözümlemek ve tanımakla başlamak zorundadır. Parti birliği biçimsel değil, iradi ve içsel birliktir. Siyasi-ideolojik, duygu, ruh ve eylem birliğidir.

İnsan Tanıma Ve İnceleme, Kolektif İrade, Yönetim, Denetim Ve Değerlendirmenin Konusu Yapılmalıdır.

İnsanlar nesnel bir analizin konusu yapılmalıdır. Siyasi ve örgütsel kararların uygulanmasındaki iradesi ve başarısı, çalışma sürecindeki gelişme seyri ve istikrarı, parti çizgisine bağlılığı ve onu pratiğe geçirmedeki kararlılığı, parti kültürü ve partili yaşam tarzına olan mesafesi ile değerlendirilebilir. İnsan tanımanın nesnel, doğru ve isabetli olması, kişisel önyargılara, keyfiliğe, liberal, uzlaşmacı ve sek- ter tutumlara fırsat bırakmaz.

Bireysel tanıma ve yargılar, her zaman tek yanlı, eksik ve duygusal değerlendirme tehlikesi taşır. Hiç kimse öyle söylendiği gibi insan sarrafı olamaz. Kazara olan varsa da bunların sayısı sınırlıdır. Ve böyleleri psikoloji ve pedagoji alanında da bir formasyona sahiptirler. Ama insan tanımada ustalaşmak, daha az yanılmak mümkündur. Okunan roman veya anı kitaplarındaki kişilikler, toplumsal ilişkiler ve mücadele yaşamı sürecindeki insan özellikleri soyutlanır ve biriktirilirse, insan tanımada bir zenginliğe ve derinliğe ulaşılır. Ama bu da yetmez, çünkü dogma ve kalıpçı yaklaşım tehlikesini barındırır, bunun özgünlük, devrimci uyanıklık ve diyalektik materyalist yöntemle birleştirilmesi bizi ustalık ve başarıya götürebilir.

Bir madde dokunma, tutma ve koklamayla, içine bakılarak incelenebilir, bazı maddelerin eksperleri olabilir. Ama insan unsuru, sadece görünüşü, giyinişi, davranışı, mimikleri ve bakışlarıyla tanınamaz. Böylesi mekanik, tek yanlı, eksik tanıma ve değerlendirmelerin önüne ancak kolektifin bilgisi, iradesi, belleği, süzgeci, denetimi, yönetimi ve değerlendirmesiyle geçirebilir.

İnsanları tanımadaki yetmezliklerimizde, fonksiyonerlerin yanlış ve önyargılı değerlendirmeleri ve yanlış bilgi edinmelerinin payı büyüktür; bilgi eksikliği ve bilgi taşımadan kaynaklı, başka bir deyişle doğru bilgilendirmemenin rol oynadığı durumlar da az değil. Bilgi akışı ve taşınması, görev değişikliklerinde, eleştiri-özeleştiri ve muhasebe sonuçlarında örgütsel mekanizma ve işleyişe ilişkin olduğu gibi, yöneticilerin, örgütçülerin insan tanıma yöntemine, üslubuna, çalışmasına ve yeteneğine de ilişkindir.

Siyasi-örgütsel baskılanma altında pratiğin yakıcılığını yaşayan, çalışma alanının siyasi ve örgütsel planları, hazırlık ve güç biriktirme görevlerinin bilinciyle tazyiklere direnç gösteremeyen kadronun, pratiğin ihtiyacından hareketle dar deneyci, eksik ve anlık değerlendirmelere girmeyeceğini kim söyleyebilir?

Ağır illegalite koşullarının getirdiği örgütsel ilişki kopukluğu ve denetim yetersizliğinde, kayıplar ve güvenlikli çalışma nedeniyle sıkça başvurulan görev değişikliklerinde, bu arada doğan boşluklarda, bireysel tanıma ve yargıların çok uygun, doğru ve kalıcı olduğu beklenebilir mi?

Partinin kadro politikası vardır, insan tanıma ve inceleme bunun bir parçasıdır. Burada da belirleyici olan kolektifin çizgisi, iradesi ve tarzıdır, bireyin değil. Partinin her yönetici kadrosu ve çalışanı hakkında bir değerlendirmesi vardır. Ve görevlendirmeler, ilgili parti örgütlerinin iradesi ve kararlarıyla gerçekleşir. Her düzeyde parti örgütlerinin, çalışma alanındaki kadrolara yeri geldiğinde partinin onu nasıl tanıdığı, bildiği, eksikleri ve zaafları, ileri, gelişkin yönleri ve yetenekleriyle ilgili düşünce ve kanaatlerini iletmesi yararlı olacaktır.

Sınıf savaşımı sürecinde parti disiplini, yükümlülükleri ve gelişimine ayak uyduramayan kadrolar çıkabiliyor. Onların da, yine eksiği ve doğrusuyla, ama her halükarda bir kolektifin kararıyla hataları ve kusurları üzerinde düşünmelerine, kendilerini yenilemelerine yardımcı olunmalı, uygun görevlere yerleştirilmelidirler. Burada amaç, iç hesaplaşma ve çatışma yaşatarak, çalışmanın bir yerinde tutarak yeniden eğitmek ve kazanmaktır.

İdeolojik zayıflık ve siyasal gerileme tespitlerinin yapıldığı, dahası bir yüzeyselleşme ve çürüme sürecine işaret edildiği durumlarda, bunun ideolojik mücadele ve örgütsel tedbirler bakımından bir anlam ve değer ifade etmesi unutulamaz. Değilse, bazı örneklerde olduğu gibi, telafisi zor sonuçlarla yüz yüze kalınabiliyor. Burada partinin kadro politikasının uygulanması yerine, yöneticinin ya da bir parti örgütünün duygusal ve geri yaklaşımları geçerse, bırakalım zaaflı fonksiyoneri kazanmayı, hastalıklarla yaşamaya kapı aralanmış olur. Öyle ki, uygulamalar bazı olağanüstü koşullarda, bütünün ve genelin çıkarı için parçaya ve özel olana “haksızlık” yapmayı da göze alabilmelidir.

İnsan Tanımada Diyalektik Materyalist Yönteme Sahip Olmalıyız.

Örgütsel yapının materyali insan unsurudur. İnsanlar, bütün dolaylı ve dolaysız toplumsal ilişki ve bağlantılarıyla, gelişme sürecinde sıçramalı ve doğal gelişim seyriyle; soyut değil, somut ve nesnel durumuyla, statik ve donuk değil, hareketi, eylemi ve pratik başarı veya başarısızlıklarıyla analiz edilmelidir.

Şüphesiz ki, fonksiyonerlerin mücadele yaşamındaki doğal, beklenilen ve mantıki gelişmesinde bir kesinti ve aykırılık dikkat çekici olmalıdır, ancak sınıf savaşımının inişli- çıkışlı olduğu, durgunluk dönemleri gibi sıçramalı dönemlerinin de olduğu unutulamaz. Dar pratikçi çalışma tarzının neden olduğu verim ve başarı düşüklüğü, güven eksikliği, somut ürün yoksunluğunun çalışanlarda şevk kırıklığı yarattığı, onları kendine döndürdüğü; rutin işlere boğulmanın partinin devrimci ruhu ve gücünü zayıflattığını ve bütün bunların bireylerin zaaflarıyla değil, çalışmada yönetim ve önderlikle ilgili olduğunu görmek zorundayız.

Kadroların “özel alana” ve kolektif çalışmaya ilişkin sorunların çözülmesi ve aşılmasında partinin katkısı ve eğitimi kaçınılmazdır. Onları zor ve sıkıntılı dönemlere hazırlamak, onları ideolojik-siyasi bakımdan sağlam, örgütsel bakımdan kalıcı ve dayanıklı yapacak partidir.

İnsanların zaaf ve hastalıklarının ne kadar ideolojik mücadele ve eğitimin konusu yapıldığı; bu zaafların düzeyi, kronik hale gelip gelmediği, hangi düzeyde kadrolarda ortaya çıktığı, özeleştiriye karşı tutumu, hataları aşma yönündeki çabası vb. durumların her biri, insan tanıma ve değerlendirmeyi etkileyen faktörler olabilmelidir.

Planlı ve programlı bir faaliyet, parti çalışmasında hedefleri belirgin, düşünceleri berrak, görevleri net kılar ve bu sıkı ve devrimci bir denetimle birleşirse, bireylerin zaafları ve geriliklerini olduğu gibi; gücü, kapasitesi, potansiyeli ve özel yeteneklerini de ortaya çıkarır. Plansızlık, belirsizlik ve netsizlik, genellikle parti çalışmasındaki başarısızlık veya yetmezlikleri ortada bırakır. Böyle olunca, ne denetim amacına ulaşır, ne de süreçte bireysel sorumlulukların payı saptanır. Planlı ve programlı çalışmada denetim istikrarlı yürümenin, iş yapmanın, bilgi ve deney biriktirmenin, anında müdahalenin aracıdır.

Kadroların sınandığı, incelendiği laboratuvar devrimci pratiktir, sınıf savaşımı sürecidir. Ancak bu süreçte insanların teorik birikim düzeyi, ideolojik-siyasi sağlamlığı, devrimci karakteri, bağımsız karar verme yeteneği ve bilinci, kitlelerle teması, çalışma alanındaki saygınlığı ve ağırlığı, çalışma performansı, somut, denetlenebilir ürünlerle ölçülebilir.

Gözaltı ve tutsaklık koşulları, zor ve sıkıntılı görevler “ateşten sınav “lardır. Devrimci güvenilirlik, ahlaksal nitelik, davaya ve partiye bağlılığın sınandığı, insanları tanımada net düşüncelere ulaşıldığı süreçlerdir.

Güvenlikli ve gizli çalışmanın kurallarına uygun bir faaliyetin yerleştirilmesi ve bu doğrultuda gerekli tedbirlerin alınması ve eğitimin devreye sokulması için de insanların yakın çevresi, geçmişi ve tüm ilişkileriyle bilinmesi, referanslarının olması hedeflenmelidir.

Partiyle doğal sayılmayacak ilk temas veya ilişki kurma biçimlerindeki her türlü kaygı, kuşku önemsenmeli; hızla netleşmesi yoluna gidilmelidir. Geliştirilen ilişkinin mantıklı ve geçerli bir izahının yapılmadığı durumlarda, ilişkiyi dondurmakta tereddütsüz davranılmalıdır.

İnsan Tanımada Özel Platform, Mekan Ve Görevlendirmelerin Önemi.

Esasında insan tanıma, partinin kadro politikasının uygulanmasının doğal bir parçası, bir bütünleyeni, tamamlayanı olarak gerçekleşebilmelidir. Eğer ki, yıllar sonra bir fonksiyonerin devrimci bir görev veya parti çalışması karşısındaki tutumu -olumlu ve olumsuz anlamda- beklenenin dışında bir algılayış sergiliyorsa, buna parti örgütü veya yöneticisinin yanıtı, “seni hiç tanımamışız, şaşırdık” vb. oluyorsa, bu, insan tanımadaki yetersizlik ve yanlışa işarettir. O durumda, insan tanımada derinleşme anlamına gelecek çalışmaya başka yol ve yöntemleri dahil etmek veya bilinen yöntemleri hakkıyla kullanmak, sorunları çözücü olacaktır.

Parti kongre ve konferanslarında, kesimsel ve yerel konferanslarda, kurultay, seminer ve özel eğitim toplantılarında, eleştiri-özeleştiri toplantılarında, siyasi-örgütsel kararların uygulanmasının denetlenmesi süreçlerinde ortaya koydukları düşünce ve performans, fonksiyonerlerin partinin teorik-siyasi çizgisine mesafesini, bilinç ve kavrayış düzeyini, inancın bilimselleşmesi düzeyini; devrimci iradesini, geleceğe ilişkin tasarı ve beklentilerini görmek mümkündür.

Yine ortak çalışılan veya paylaşılan mekanlar, kurumlar, işyerleri, zindanlar, evler, kitle örgütleri vb. fonksiyonerlerin proleter yaşam tarzı, emekçiliği, paylaşımı ve dayanışması, yoldaşlık ilişkisi, ahlaki çehresi, görev alma ve iş yapmadaki isteği, öz disiplini, teorik-siyasi ve örgütsel sorunlara ilgisi ve yoğunluğu, kısacası partinin ideolojik, siyasi, kültürel ve ahlaki normları, kuralları ve değerlerine ilişkin durumu hakkında aşağı-yukarı doğru ve isabetli fikirler verebilir. Bu mekanlarda insan tanıma, kolektifin değerlendirmesinin ürünü olursa, zaafları ve hastalıkları gizlemek çok daha zordur.

Özel platform ve mekanlar, kişisel zaafları, eğilim ve yönelimleri; dünyaya, davaya nasıl baktığını ortaya çıkaran araçlar yapılabilmelidir.

Örneğin, hapishanelerde “sınırlandırılmış” bir yaşamda, ne kadar kapalı ve ince sürdürülürse sürdürülsün bireyciliğin her rengi, ideolojik-siyasi zayıflık, komünist kültür ve ahlakla bağdaşmayan bireysel zaaflar uzun süre gizlenemez. Mutlaka açığa çıkar. Ortak yaşamın gereklerine ters özel ayrıcalıklar istemekle, yoldaşlarına hizmetten kaçınmakla, bürokratik yaşam tarzıyla, aydın bireyciliğiyle, gösterişçi eğilimleriyle, özel ilişkiler geliştirmekle, zamanını boşa tüketmekle, elmanın büyüğünü seçmekle vb. vb. ortaya çıkar. “Sınırlandırılmış “, iç dünyasını açmanın ortamının bulunduğu diğer ortak mekanlar da aynı sonuçları verir, zaafları açığa çıkarır.

Kendisini, kendisinden dinleyerek tanıma bir başka yöntemdir. İçine kapalı, bastırılmış duygu, istem ve düşüncelerini mütevazılık adına, dervişlik edasıyla, özveri ve fedakarlığın bir gereği sayan, “kendi sorunu” gören ve partiyi “meşgul etme “ye değer görmeyen yoldaşlar az değil. Hatta bazen bir “anlayan “la paylaşmak isterler, olmayınca da kapalı olmaya devam ederler. Böylesi durumlarda, fonksiyonerlerin iç dünyasına girmeyi hedeflemek, bunun yöntemini ve yolunu bulmak sonuç alıcıdır. Genellikle açıklık, eleştiri-özeleştiri silahını kullanmak, komünist kültür ve ahlaki değerlere ilişkin örnek davranış ve düşünceler sergilemek etkili bir yöntemdir. Bilimsel yaklaşımlar, yüksek ikna gücü, somut bilgi ve verilerle bireyin iç dökmesine ortam hazırlamak önemlidir. Bazen ikili sohbetlerle bireyin “özel sorunlarını” konuşmak ön açıcı olabiliyor.

Bazen hoşumuza gitmese de, yadırgasak da iç dökenlere, “özel sorunları “nı açanlara, eleştirenlere bastırmacı değil, ön açıcı olmalıyız. Ne var ki, zaaflı eğilim ve yönelimlerini yönlendirme, uzlaştırma ve yumuşatma gibi yöntemleriyle geçiştirici olamayız. Aksine düşünce ve duygularını rahatlık ve açıklıkla ifade edeceği bir ortamı hazırlamalı; zaaf ve hatalı yaklaşımları devrimci eleştiri ve eğitimin konusu yapmalıyız. Davanın doğruluğunu anlamakta yoksunlaşma ve devrimcilikte yüzeyselleşme zaaflarının, ancak marksist-leninist teori ve pratiğin gücü, ideolojik derinleşme ve sağlamlıkla alt edileceği de unutulamaz.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi