Sayı 35 / Mart-Nisan 2009

Emperyalist merkezlerden başlayarak yayılan dünya ekonomik kriziyle Türk faşist rejiminin krizinin üst üste binmesi düzeni istikrarsızlaştırırken, emekçi, ezilen sınıfların mücadele ve direnişleri Batı'da bir halk ayaklanmasının olanaklarını ne ölçüde barındırıyor? Bu yazıda bu sorunun yanıtını irdeleyeceğiz.

I

Kitle eylemlerinde genel bir artışın yanı sıra, özellikle yasadışı eylem biçimlerinin öne çıkışı, bir halk ayaklanmasının olasılıklarına işaret eden temel bir veri olur. Yasadışı olanın meşrulaşması, kitlelerin yasaları fiilen çiğneyen eylemlerinin belli bir yaygınlık ve süreklilik kazanması, kitlelerin düzen dışına doğru kayışının bir belirtisidir. Böylece halk kitleleri yürürlükteki yasaları aşarlar, egemenleri kendi belirledikleri eylem hukukuna uymaya zorlarlar.

Başlangıçta Avrupacı aydınların oluşturduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) daha sonra onlara katılan ilerlemeci askeri ve sivil bürokrasinin önderliği altında diğer muhalif kesimlerin desteğini arkalayarak bir burjuva devrime (1908) önderlik etmişti. Kürt ileri gelenlerinin bir bölümü İTC içinde yer alıyordu. Ermenilerin bir bölümü de İTC'yle ittifak halindeydi. Yaklaşık 350 yıldır kendi bölgelerinde özerk devletler (sancaklar) olarak yaşaya gelen Kürtlerin bu statüsü Osmanlı Devleti tarafından sınırlandırılmak ve giderek kaldırılmak isteniyordu. Devletin bu yöndeki girişimlerine kimi Kürt devletleri isyanla karşılık vermiş, ne var ki isyanlar bastırılmış, isyancıların ileri gelenleri sürgün edilmişti. Cizre-Botan'da patlak veren ayaklanmanın 1847'de bastırılmasından sonra Meclis-i Has'ın padişah Abdülmecid'e sunduğu; "Aslında fiilen birtakım zalim ve serkeşlerin elinde olan Kürdistan’ın tamamının fethedilmesi, ikinci bir Vaka-i Hayriye'dir. Bedirhan Bey'i ve ailesini ve yardakçılarını Kürdistan'da bırakmak doğru değildir. Bunların hepsinin oralardaki köklerim kazımak şarttır" görüşü ve padişahın bunu; "Bunların tümünün oralardaki köklerinin derhal kazınması neredeyse farzdır" diyerek perçinlemesi Osmanlı Devletince Özerk Kürt devletlerine karşı yürürlüğe konan politikayı özetlemektedir.

Türkiye'de özgün bir komünist hareketin gelişimi bakımından temel ideolojik veçhelerden birisini, kemalizmle hesaplaşma ve ondan kopuşma oluşturmuştur.

İlerici, devrimci, sosyalist akımların, özel olarak da komünist, Marksist iddialı akımların doğuş aşamalarından başlayarak mutlaka kemalizmle bir imtihandan geçtikleri rahatlıkla saptanabilir. Çünkü kemalizm, egemen Türk burjuvazisinin ve onun devletinin ideolojisidir.

Kemalizm ve komünizm arasındaki ilişki devamsal değil kopuşsaldır.

“Birkaç yıldır her iki milletin de emperyalist devletlerin elinden çekmediği kalmamıştır; bizi başarıya götürecek olan işte budur.” Lenin“Sovyet Hükümeti’nin, Türkiye’ye Mustafa Kemal’e yardımcı olduğunu biliyorsunuz. Biz, başında Mustafa Kemal’in bulunduğu bir hareketin komünist hareketi olmadığını bir dakika bile unutmuyoruz. Ankara’daki halk hükümetinin ilk toplantısında tutulmuş zabıtların sureti gözümün önündedir. Mustafa Kemal’in başında bulunduğu hareket Halife’nin şahsını düşmandan kurtarmak istiyor... Bu düşünüş bu fikir komünist ilkelerine uyar mı? Hayır.” Zinovyev Bütün diğer sosyal bilim disiplinleri gibi, Tarih bilimi de Fransız devriminden sonra toplum mühendisliğinin bir parçası olarak geliştirildi. Tarihsel olan güncel olarak üretildi ve güncel olana tarihten izdüşümler bulundu. Dolayısıyla şimdinin gerçeğine, yani zaman algısına, tarih aracılığıyla yapılan müdahalelerle, güncellik yerini tarihe bıraktı ve şimdiki zamanda genişleyen geçmiş, hayatın her alanını istila etti. Marks’ın 18 Bruimere’de “Büyük toplumsal alt üst oluş dönemlerinde yeni kuşakların üzerine çöken, eski kuşakların ağırlığı” derken kast ettiği tam da buydu.

Kısa bir süre önce, coğrafyamızda gerçekleşmiş önemli bir olayın yıldönümünü yaşadık. Tarih kitaplarında “2. Meşrutiyet’in ilanı” diye anılan 23 Temmuz 1908 Anayasa Devrimi’nin yüzüncü yıldönümüydü bu. Beklenildiği üzere bu olay akademik çevreler dışında pek kimselerin gündemine girmedi.

Günümüz Türkiyesi’nin politik sisteminin ve kurumlarının şekillenmeye başladığı tarih noktası olan ve en genel anlamıyla “yarım kalmış burjuva demokratik devrimler” kategorisine sokabileceğimiz 1908 Devrimi, yazının ilerleyen kısımlarında bahsedeceğimiz üzere, Kemalistler ve liberaller tarafından siyasi kaygılardan ötürü farklı şekillerde yorumlanmakla birlikte bu iki kesimin, bu konuda ortaklaştığı noktalar da vardır. Temmuz Devrimi devrimci solun gündemine ise yeterince girmemiştir.

Biz bu yazıda 1908’i bilimsel sosyalizmin perspektifiyle ele almaya çalışacak, bu doğrultuda önce devrimin gelişim sürecini, arkasından devrim tepe noktasına ulaştıktan sonra yeni rejimin ilericilik barutunu nasıl da hızla tükettiğini anlatacağız. Yazının sonunda ise 1908’e yönelik farklı yaklaşımların bugün ne anlama geldiğini irdelemeye çalışacağız.

‘68 başkaldırısının 40. yıl dönümü, Türkiye ve Kürdistan’da da çok sayıda etkinliğe, eyleme konu oldu. 40. yıl dolayısıyla bir kez daha ‘68’le, ama özellikle ‘71 devrimci kopuşunu gerçekleştiren devrimci önderlerle tarihsel ve siyasal bağlarımızı tazeledik. Anılarını saygıyla anıyoruz.

THKO, ‘71 devrimci kopuşunun, kamuoyuna eylemleriyle adını duyuran ilk örgütüdür. Onun, sınıf düşmanlarının hışmını üzerine çeken en önemli eylemleri, ABD’nin Türkiye’deki varlığı olan asker ve üslerine karşı olmuştur. THKO, bildirileriyle adını kamuoyuna deklare etmiştir. Görüşlerinin bütünü ise Türkiye Devriminin Yolu broşüründe toplanmıştır. THKO 1. ve 2. dava savunmaları da örgütün görüş ve eylemlerinin sunumudur. Bu ön bilgiden sonra konumuza geçelim.

‘American idol’ popstar yarışmasının dünyasal formatında kurgulanıp yürütülen ve dünyayı da sarıp sarmalayan ABD başkanlık seçimi Demokratların başkan adayı Obama’nın zaferiyle sonuçlandı. Şenlikli, renkli, eğlenceli ve tadına doyum olmaz ‘küresel siyasal şov’ bittiğinde, ABD dünyaya ve Amerika’ya yeni bir burjuva siyaset yıldızı armağan ediyordu: Barack Hussein Obama!

Bu ‘tarihi bir olay’ ve müthiş bir siyasal şovdu. Amerika ‘siyah güzeldir’ diyordu ve dünya çılgınca alkışlıyordu. Siyah güzeldir, sloganı ‘60’lı yıllarda siyahların ve ilericilerin ırk ayrımcılığına karşı yürüttüğü mücadelenin parolasıydı. Ve ABD, ilk kez, bir Afro-Amerikalı melezi, bir kara tenliyi ABD Başkanı seçiyordu.

İsrail kurulduğu günden bu yana kadim Filistin halkının çektiği acılar hiç değişmedi. Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin takındığı ikiyüzlü tutum da öyle. İsrail, dünyanın gözleri önünde insanlığı kurşuna dizerken, ABD hep İsrail’i destekledi, Avrupa Birliği kof ateşkes çağrıları yaptı, işbirlikçiler ise yaygara kopardı, ama kalıcı ya da geçici hiçbir yaptırım uygulanmadı. Tam bir insansızlık hali... Ağır çekim soykırıma sadece dünya işçi sınıfı ve ezilenleri ses çıkarttı. İnsanlık onurunun ayaklar altına alınmasına izin vermedi.

Bu yılki Davos Zirvesi-Dünya Ekonomik Forumu, kapitalizmin küresel krizini ana gündemi olarak belirlemişti. Ve ekonomi konuşmak, politika konuşmak demektir; ki uluslararası tekellerin liderliğinde düzenlenen Davos için bu mutlak geçerli bir kuraldır. Mesele, bunun, düzenleyicilerinin ‘Davos ruhu’ dedikleri ‘medeni kurallar’ çerçevesinde tezahür etmesidir. Yani uluslararası tekellerin dünya hegemonyası için rekabet ve kavga halinde olan farklı çıkar ve güç odaklarının ‘dışarıda’ geçerli olan birbirlerini yeme kurallarına bir süreliğine ara verip küresel düzenlerini tehdit eden ortak sorun ve düşmanlara karşı ‘kolektif akıl’larını tazelemek ve ortak çıkarlarını belirlemek için bir araya gelmeleri.

1848 Avrupa Devrimleri’nin geri çekilmesinin (1850) ardından bir süre Marks’ın yayınlanmış, yayına hazırlanmış eseri yoktur. 1848 öncesi ve devrimler sürecini kapsayan beş yıllık zaman diliminde; Alman ideolojisi (1845-46), Felsefenin Sefaleti (1847), Komünist Manifesto (1848), Fransa’da Sınıf Savaşımları (1850) gibi bir dizi eser veren Marks, devrimlerin geri çekilmesinden sonra ürün verme anlamında adeta durur! New York Tribune ile New American Cyclopedia’da çıkan yazılarını bir yana bırakırsak 1857’ye kadar olan uzun aralıkta mesaisinin çoğu ‘British Museum’ kütüphanesinde yapılan yoğun araştırmalarla geçer. Bu süre içinde burjuva iktisatçıları eleştirdiği çalışmalar ise kaybolur.

Giriş

13. yy. Anadolusu etkileri yüzyıllarca sürecek siyasi ve düşünsel gelişmelere tanık olur. Siyasi alanda Babai Ayaklanması Selçuk aristokrasisine yıkıcı darbeler indirir (1240). Anadolu, feodal aristokrasinin gelişimine karşı anti feodal köylü ve halk hareketlerine öncülük eder. İzleyen yüzyıllarda ezilenlerin hemen her isyanı Babailer ile arasında aidiyet bağı kurar.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi