Baran Serhad: “Rojava Devriminin Komünist Bileşeniyiz”

MLKP'nin Rojava'daki varoluş amacı, Rojava devrimine dair programatik ve stratejik perspektifleri, Rojava'nın politik askeri cephesindeki yeri, Rojava kadın özgürlük mücadelesine katkıları, devrim içindeki siyasi çalışmaları ve örgütlenme yönelimleri gibi konular kapsamında MLKP temsilcisi Baran Serhad ile yapılan röportajı yayınlıyoruz.

*Partiniz MLKP'nin Rojava devrimini kendi programatik ve stratejik anlayışlarının neresine oturttuğunu, Rojava devriminde bulunurken neleri amaçladığını, tekrar pahasına olsa bile, bir kez de bize özetleyebilir misiniz?

Çok kısa özetlemeye çalışarak, şunları ifade edebilirim: MLKP kuruluşundan itibaren, Bakur Kürdistan devrimini sahiplenen, onu stratejisinde özel bir yere koyan, Kürdistan ülkesinin emperyalistler ve gerici bölge devletleri tarafından sömürgeleştirildiğini ortaya koyan, onun haklı davasını ve taleplerini savunarak gerçekleşmesi için mücadele eden bir partidir. Bu açıdan partimiz Kürdistanidir. Dolayısıyla Kürt ulusumuzun özgürlük mücadelesi, “kendi kaderini tayin ve devletini kurma hakkı” eksenli savaşım MLKP'nin de öncelikli gündemlerinden biridir. Partimiz, 2002 baharında topladığı 3. Kongresinde, o günün siyasal atmosferinde, sömürge Kürdistan'ın dört parçasındaki ulusal özgürlük mücadelelerinin meşruiyetinin altını yeniden çizdi. Buna bağlı olarak, Kürdistan parçalarının birleşme hakkını programına aldı. Yine aynı kongrede, “Balkan, Kafkas ve Ortadoğu halklarıyla demokratik ya da sosyalist federasyonlar oluşturma anlayışını” da programatik olarak formüle etti. Bölgesel devrimlerin ve bunun için bölgesel ittifak, güçbirliği veya koordinasyonların gerekliliğini vurguladı.

Bu önemli bir karardır, zira bu aynı zamanda devrim ufkunun ve imkanlarının genişlemesi anlamına gelmektedir. Bu bilinçle, Balkanlar'dan Kafkasya ve Ortadoğu'ya kadar pek çok alana eskisinden daha farklı bakmaya, buradaki imkan ve mücadelelerle farklı temelde ilişkilenmeye çalıştık. 4. Kongremiz bu perspektifleri pratik olarak sahaya uygulama iradesini geliştirdi. Bunun çeşitli adımlarını attı.

Rojava devrimi patlak verdiğinde, partimiz hem Kürdistaniliğiyle hem de,bölgesel devrimler perspektifiyle, sürece hızla adapte olmayı başardı. Rojava devriminin başlangıcı sayılan 19 Temmuz'dan hemen sonraki günlerde, 2012 yılının Ağustos ayından itibaren ilk kuvvetlerimiz alana ulaştı. Bölgeyi ve özelde de Kürdistan'ı doğrudan ilgilendiren her mesele partimizin de gündemi olduğundan, yönelimlerimiz tesadüfi değildi.

*Partinizin Rojava devrimine özgün katkılarının neler olduğunu düşünüyorsunuz? Başka bir deyişle, MLKP Rojava'da varlık hakkını, devrimin gelişiminin hangi sorunlarına çözüm üreterek kazanmış oldu?

Partimiz Rojava'daki varlık hakkını, elbette devrime katılarak, onu savunup, zaferini kalıcılaştırmak için mücadele ederek, bu uğurda şehitler vererek elde etti. Öyle bir kıyıdan alkış çalan, destekçi pozisyonunda değil, mütevazı bir sayıyla olsa da, devrim mücadelesinin saflarında militanlarıyla yerini alarak kazandı. Çok değerli yoldaşlarımız devrimi savunma ve geliştirme cephelerinde ölümsüzleşti, yaralandı. Serkan Tosun'la başlayan, Sevda Çağdaş (Raperîn Dîcle) yoldaşımızla büyüyen bir şehitler kervanıyla, hâlâ cenazesine ulaşamadığımız Sinan Sağır (Suphî Garzan) ve Coşkun İnce (Tekoşer Kurdistan) yoldaşların taşıdığı bayrak ve akıttıkları kanlarıyla, şehitlerimizin sayısının 3 katını aşan yaralılarımızla kazandık varlık hakkımızı. Serêkaniyê'de, Kobanê'de, Til Temir'de, Alya'da, Siluk'ta ve Minbic'te kanları birbirine karışan şehitlerin, gece gündüz aynı mevzilerde dövüşen savaşçılarımızın mücadele yoldaşlığıdır, varlığımızı buraya ait kılan. Bu vesileyle, tüm şehitlerimizi saygı, bağlılık ve ideallerini gerçekleştirme sözüyle anmak isterim. Onlar, kavga andımız, mücadelemizde yol göstericilerimiz olmaya devam ediyorlar.

Sorunuzun diğer boyutuna değinecek olursam, şunları ifade edebilirim: Devrimin başlangıç günlerinde, "her büyük yürüyüş bir ilk adımla başlar" diyerek, birliklerimiz buraya yönlendirilmişti. Süreç içerisinde, belli bir nicelik ve nitelik bu ilk adımların peşi sıra geldi.

Güçlerimiz alana geldiklerinde, devrim başlamış ama henüz yolun çok başındaydı. Ne YPG/YPJ vardı, ne de Asayiş. Devrime önderlik eden Kürt özgürlük hareketiyle omuz omuza, güçlü bir mücadele yoldaşlığıyla yürütülen bu çalışmalar, sınırlı alanlar dışında, gizlilik temelinde yürütülüyordu. Güçlerimiz, hızla devrimci görevler üstlenip, görev alanlarındaki sorunların çözümlerinde rol oynamaya çalıştılar. Henüz devrimle özdeşleşmemiş halkımızın kadın-erkek evlatlarının sürece katılmaları için çalışmalar yürüttüler. Kazanılan güçler, yeni kurulan taburlarda ve diğer kurumlarda örgütlendiler.

Toplumsal görevler, Sağlık ve Asayiş gibi alanlar, askeri çalışmalarımıza eşlik etti. Sonrasında bunlara, kadın özgürlük mücadelesi, basın ve komün çalışmaları eklendi.

Buradaki varlığımız hem tüm parti güçlerimizin dikkatlerini buraya yoğunlaştırdı, hem de Türkiyeli devrimci örgütlerin. Dünyadaki kimi marksist, ilerici güçler de, partimizin çabaları ve eylemli varlığı sayesinde, Rojava devrimini daha fazla sahiplenmeye başladılar.

Kuşkusuz, Rojava devrimini tüm dünyanın kalbine yazan, onu bir çeşit umut ve dayanışma odağına çeviren Kobanê direnişi oldu. Yoldaşlarımızın gururla attıkları "Arîn'den Sibel'e yürüyoruz zafere" şiarında denildiği gibi, şehitler ve kitlesel kahramanlıklar sayesinde, barbar DAİŞ çeteleri Kobanê'de yenildi. Bazı emperyalist devletler, sonradan bu başarıya ortak olmak için kimi askeri yardımlarda bulunduklarında, Kobanê zaten zafere yürüyordu. Faşist Tayyip Erdoğan'ın günde bilmem kaç vakit ettiği dualarla örgütlediği komplocu saldırılar püskürtülmüş, Kobanê düşmemişti. Onun "ha düştü ha düşecek" şeklindeki histerik hayali gerçekleşmemişti. Bu zafer, dünya halklarına hem Kürdistanlıların moral değerlerinin düzeyini, hem de dayanışmanın gücüyle onur ve özgürlük mücadelesinin ideolojik zaferini ilan etmişti. DAİŞ çeteleri ve başta faşist Türk devleti, ama özellikle de Erdoğan AKP'si olmak üzere, kendisini destekleyen gerici bölge devletleri yenilmişti. Bu aynı zamanda DAİŞ'in gerilemeye başladığı sürecin adıdır.

Demek istediğim şu: Partimizin buradaki varlığı, devrimi savunma, geliştirme ve büyütmeye çalışmanın yanı sıra, Rojava'nın görünürlüğüne de katkı sundu. Emekçi solun, enternasyonalistlerin ilgisini çekmesine yardımcı oldu, ama doğrusunu söylemek gerekirse, ortada bu petrodolar vahşeti ve siyaseten çöl coğrafyalar varken, Rojava adeta, yemyeşil bir vaha gibi olduğu için, bu devrim zaten kendisini gösteriyordu. DAİŞ karanlığına karşı, YPG/YPJ aydınlığıdır sözünü ettiğimiz. Bizimkisi mütevazı bir katkıdır diyelim. Şehit Arîn'in yanına Sibel'in, Sevda'nın, Diyar Bagok'un yanına Sinan'ın, Mazlum'un gülümseyen yüzlerinin eklenmesidir. Kıymetlidir, tarihseldir ve bizi biz yapan değerlerden en önemlileridir.

Burada şehit İvana'dan, yani bizim Avaşin'den de, söz etmek isterim. Zira o, bu devrimin dünya çapında duyurulmasının sembollerinden biri oldu. Başta enternasyonalist dayanışmacılar olmak üzere, herkesin, bu arada uluslararası ana akım medyanın da, dikkatini bu devrime yöneltmesine ve genel olarak dünya basınında bu devrimin görünür olmasına katkı sundu. O aynı zamanda sevgi dolu bir gerilla olarak, Avrupa'dan ve dünyadan pek çok ilerici, sosyalist insanın yüzünü buralara dönmesine, gençlerin gelip buralarda mücadele etmesine vesile oldu. Yine Avrupa'dan, örneğin İsviçre'den Almanya'ya, Yunanistan'dan İspanya'ya kadar bir dizi ilerici örgütle bu dönemde ilişkilerimiz gelişti ve onlar da, bulundukları coğrafyalarda devrimimizin dostları ve dayanışmacıları olarak rol oynadılar.

Belki son birkaç cümle olarak şunları da ekleyebilirim: Devrimin Rojava sathında önemli ölçüde başarılmış olması, güçlerimizin savunma dışında, inşa çalışmalarına yoğunlaşmalarını da artırdı. Rojava'nın insansızlaştırılması politikalarına karşı yürütülen "Ez Naçim" kampanyasına ve "Komünlerde Örgütlen, Federasyona Sahip Çık" hamlelerine bu temelde destek veriyor, geliştirilmesi için çalışıyoruz. Keza devrimi içeriden darbelemeyi hedefleyen ENKS benzeri gerici güçlere karşı ideolojik ve siyasal çalışmalar yapıyor, halkımızı aydınlatıyor ve devrim kurumlarında örgütlüyoruz.

*Partinizin son dönemde yer aldığı hamleleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Hangi hamlelerde hangi perspektifle yer aldınız? Rojava devriminin gelişimi bakımından bunların özgün anlamı neydi? Her hamleye katılım sağlıyor musunuz yoksa belirli öncelikleriniz var mı?

Parti güçlerimiz, devrimin ilk zamanlarında, kuruluş çalışmalarına da katıldıkları tabur ve karargahlarda görev yapıyor, hamlelere buralardan katılıyorlardı. Til Hemis, Cez'a, Serekani, Til Koçer, Gîre Ziro, Tirbespiyê, Hasekê, Til Temir, Amûdê, Ebu Rasin, Mebruka hamle ve operasyonlarına katılımlar gösterdik. Keza DAİŞ çetelerinin Şengal'i işgal etmesi ve halkı katliamlardan geçirmesi üzerine yardıma giden ilk ekipler içerisinde yerimizi aldık. Daha sonra, Rojava'daki ilk şehidimiz Serkan Tosun yoldaşımızın adını verdiğimiz Şehit Serkan Taburu'nun kuruluşunu ilan ettik. Ondan sonraki süreçlerde hamlelere bu tabur adına katılmaya başladık. Şehit Serkan Taburu'nun ilanından kısa bir süre sonra, Türkiye'den ve Avrupa'dan gelen devrimci grupların, TKP/ML, BÖG, MLSPB-DC, İspanya'dan RC* ve Yunanistan'dan devrimcilerin katılımıyla Enternasyonal Özgürlük Taburu'nu kurduk. Kuruluşunu ilan ettikten hemen sonra Enternasyonal Tabur, Siluk- Girê Sipî hamlesinde yerini aldı. Burada Halil Aksakal (Mazlum Aktaş) yoldaşımızı şehit verdik. Enternasyonal Tabur güçleri arasında yer alan BÖG ve MLSPB-Devrim Cephesi'nden siper yoldaşlarımız da, ölümsüzler arasında yerlerini aldılar. Aziz, Alper, Cemre ve Doğan yoldaşlar şahsında, onları da buradan saygıyla anıyorum.

Şehit Serkan Taburu ve Enternasyonal Özgürlük Taburu olarak, Rojava'nın Cizîrê ve Kobanê kantonlarında gerçekleşen hemen hemen tüm hamlelere katıldık. Enternasyonal Tabur zaten cephede konumlanan hareketli bir taburdur. Dolayısıyla kısa bir dönem hariç hep cephededir. Şehit Serkan Taburu ise, bazen takım düzeyinde bazen de timler biçiminde alandaki hamlelerde yerini almaktadır.

Rojava devrimini ilgilendiren her şey bizi de ilgilendirir. Dolayısıyla, Hol'de, Minbic'te ya da Raqqa'da yürütülen operasyon ve hamlelerde yerimizi alıyoruz. Perspektifimiz şu: Biz Kürdistani ve komünist kimliğimizle Rojava devrimini kendi devrimimiz sayıyoruz. Bu nedenle devrimi güvenceleyecek hamleleri önemsiyor, başarısı için canbedeli bir mücadele yürütüyoruz. Raperîn yoldaşımızın ölümsüzleştiği Minbic hamlesinde yer alırken, bunu, devrimi güvenceleyecek, kantonlarımızı birleştirecek bir hamle olduğu için yapıyorduk. O hamlede ikisi ağır 4 yoldaşımız da yaralanmıştı. Ama Minbic özgürleştirilerek stratejik önemde bir mevzi kazanıldı.

Eğer faşist Türk devleti Cerablus'a girdiyse, bunun temel sebebi Minbic'ten Efrîn'e doğru ilerleyen devrimin önünü kesmek, Rojava devrimimizin ilerlemesini durdurmak içindir. Onlar, sömürgecilere özgü politika olarak Arap Kemeri adı altında uygulanan Rojava topraklarının bölünmüşlük halinin son bulmasını, kantonlarımızın birleşmesini istemiyorlar. Onlarca Türk askerinin canı pahasına bunu şimdilik belki başardılar, ama bu geçicidir. Baksanıza, Tayyip Erdoğan şimdiden Bab'tan kaçmanın hazırlıklarına başladı bile. Cerablus'tan Bab'a Türk devleti bataklıktadır ve bu durum yeni gelişmelerin de habercisidir.

Partimiz bölgesel devrimler perspektifine sahip olduğu için, DAİŞ çetelerinin ele geçirip merkez karargahlarından biri yaptığı Raqqa'nın özgürleştirilmesi hamlesinde de yerini almaktadır. Oralar Arap topraklarıdır ve evet, Arap emekçileriyle birlikte, Suriye'de daha demokratik ve özgürlükçü bir yaşamın inşasında, Rojava devrimine bir dizi görev düşmektedir. Devrimin bileşenlerinden biri olarak biz de bu role uygun bir tutum takınıyoruz.

Hamleler devrimi savunuyor, geliştiriyor ve yayıyorken, katılanları da askeri ve ideolojik bakımdan sağlamlaştırıyor. Bu hamleler aynı zamanda önemli tecrübelerin biriktirilmesine vesile oluyor. Siper yoldaşlığını geliştiriyor.

Tarihsel önyargıların varlığını sürdürdüğü bu coğrafyada, Kürt-Arap-Süryani gibi halkların kardeşliğini ve birlikte yaşama bilincini büyütüyor. Sömürgeciliğin, feodalizmin ve kapitalist dünyanın kirini-pasını temizlemeye katkı sunuyor. Keza erkek egemen Ortadoğu coğrafyasında, YPJ'li kadın komutanlar ve savaşçılar şahsında, yeni bir iradeyi sahneye çıkarıyor, savaş, yiğitlik, silah gibi "erkeklere özgü" sanılan putları bir bir çatlatıyor, kırıyor. Hamleler bu yanıyla, bu coğrafyaya ideolojik bakımdan yeni bir soluk taşıyor, kadından yana rüzgarla tarihin bu kirli-karanlık atmosferi temizlenmeye başlıyor. Arap coğrafyası bakımından henüz yeni ama çok değerli bir durumdur bu.

*Rojava'da halk kitleleri içerisinde siyasi çalışmalar ve kampanyalar da yürüttüğünüz görülüyor. Rojava devriminin askeri bakımdan savunulması amaçlı katılımınız daha fazla yansıdı, tartışıldı. Peki, siyasal kitle çalışmalarıyla neler hedefliyorsunuz? Ve bunu ek bir soruyla tamamlarsak, Kürdistanlı komünistler olarak Rojava Kürdistan'da örgütlenme perspektifleriniz neler?

Partimizin Rojava'da bir örgütlenmesi var. Kürdistani bir parti olmamızdan gelen ve doğrudan MLKP/Kürdistan örgütüne bağlı olan ancak Rojava zemininde örgütlenen bir yapılanmadır bu. Emperyalistler ve sömürgeciler tarafından dörde bölünmüş ayrı bir ülke olan Kürdistanımızın tüm parçalarında örgütlenmeyi ve buralardaki özgürlük mücadelelerini sosyalist yurtsever bir perspektifle büyütmeyi hem hak hem de görev kabul eden parti çizgimize uygun bir şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 5 Kongremiz, kazanılmış bir durum olarak, Rojava'daki gelişmelerin ışığında partimizin Kürdistan örgütlenmesini büyüten bir dizi karar aldı. Rojava'daki devrimin ihtiyaçlarını ve imkanlarını göz önünde bulundurarak siyasal ve örgütsel görevler belirledi.

Buradaki çalışmalarımızın ağırlıklı bölümünü savunma görevleri oluştursa da, siyasal bakımdan, hem devrim kurumlarında hem de halk arasında örgütleniyoruz. Öncelikle devrimin savunulması, geliştirilmesi, halkın devrime daha güçlü katılımının örgütlenmesi, devrim bilincinin büyütülmesi başta gelen amaçlarımızdan biridir. Doğrudur, Rojava'da yaşanan bir devrimdir, ama her bakımdan henüz olmuş-bitmiş değildir. Hem emperyalistler, hem gerici bölge devletleri, hem de KDP eksenindeki parti ve çevrelerce kuşatılmış, savaşla, patlayan bombalarla, ambargo ve yoksullukla boğulmak ve korkutulmak istenen Rojavalı halklara devrimin benimsetilmesi ve aidiyet duygusunun geliştirilmesi ihtiyacı partimizin de görevlerini belirlemektedir.

Bazen yeterince anlaşılmıyor ama Rojava tam bir kuşatma altındadır. Bir tarafımız faşist Türk devletince, duvarlar, tel örgüler ve cephe tarzı konumlandırılmış askeri güçlerce kuşatılmış vaziyette. Bir tarafta DAİŞ, diğer tarafta da, aramızdaki tek sınır kapısı olan Sêmalka'yı kapatan ve böylece bizi açlık ve yoksullukla terbiye etmeye çalışan Türkiye işbirlikçisi Barzani güçleri var. Suriye rejimi ile Efrîn dışında bir sınır ilişkimiz kalmadı. Ancak, onların da tarihsel sömürgecilerimiz olarak, Arap milliyetçiliği ile şekillenen zihniyetleriyle, buldukları ilk fırsatta, şimdiye kadar türlü saldırılar ve entrikalarla engellemeyi başaramadıkları devrimi boğmaya çalışacaklarını varsayabiliriz.

Böylesi bir kuşatma altında, halkın devrime ideojik ve siyasal olarak kazanılması önemlidir. Az önce anlattığım "Ez Naçim", yani "Gitmiyorum" kampanyası ve buranın deyimiyle "Di Komînan de xwe Rêxistin Bike, Ji Fîderasyonê Xwedî Derkeve" (Komünlerde Örgütlen Federasyona Sahip Çık) hamlesini bu nedenle önemsiyor ve destekliyoruz. Adına tümüyle ideolojik bir amaçla "umuda yolculuk" dedikleri Avrupa'ya göç ettirme politikalarına, hem ideolojik bakımdan tavır alıyor, umudun Rojava'da olduğunu söylüyoruz, hem de halka, Avrupa'dan devrime katılmak için gelen dostlarımızla birlikte, emperyalist yalanları teşhir ediyoruz.

Sosyalist yurtsever çizgi parti çalışmamızın alamet-i farikasıdır. Yani biz, kendimizi Rojava devriminin komünist bileşeni, sosyalizm mücadelesinin öncüsü sayıyoruz. Ulusal demokratik özgürlük mücadelemizi sosyalist bir perspektifle birleştirmeye çalışıyoruz. Biz, Rojava devriminin sosyalizmle tamamlanması gerektiğini düşünüyor, bunun ajitasyon ve propagandasını mevcut devrimi sahiplenerek yapıyoruz. Tüm bölgenin sosyalizmle kurtulabileceğine inanıyoruz çünkü. Mücadele yürüttüğümüz her alanda, bu perspektifi gerçek kılacak temeller atmaya çalışıyoruz. Kerameti kendinden menkul bir sıfat değildir sosyalizm ya da sosyalist yurtseverlik. Ezilenden, emekçiden, işçiden, kadından ve yoksuldan yana sosyalist yurtsever bir perspektifle bakmayı gerektirir. Bunu gerçek kılacak ittifakları geliştirmeyi, devrimin temel güçlerini bu görüş açısıyla eğitmeyi, bilinçlendirip örgütlemeyi gerektirir. Biz de karınca kararınca bunları yapmaya çalışıyoruz.

Buralardaki örgütlenme ve siyaset tarzı, Türkiye, hatta Bakur Kürdistan'daki gibi olmuyor. O yüzden, ölçülerin orayla aynı olmaması gerekiyor. Buranın kendine özgü yanları var. Her şeyden önce, bir devrimin içinde örgütleniyor, onun bir parçası olarak, hareketi sosyalizmden yana ileri itmeye çalışıyoruz. Ama önce, bu devrimin, demin anlattığım gibi risklerinin ortadan kaldırılması, güvencelenmesi gerekiyor. Bunu kıyıdan, kenardan, ya da daha gerçekçi olsun diye açıkça söyleyeyim, bilgisayar ekranının önünde atıp tutarak, ya da yüksek perdeden konuşarak değil, bizatihi devrime katılarak, onun için kan ve ter dökerek yapabilirsiniz. Tutarlılığınız ancak böyle görülebilir ve halk nezdinde sözünüzün ağırlığı ancak böyle sağlanabilir. Partimizin bu topraklardaki saygınlığının ardında, bu tutarlılık çabası yatmaktadır.

*İkinci taburunuzu açtığınız biliniyor. Şehit Sarya Taburu'nun misyonu ve hedefi nedir?

Kamuoyuna Sibel Bulut (Sarya Özgür) yoldaşımızın ölümsüzleştiği 12 Aralık günü duyurduğumuz ama daha önce görev başı yapmış olan Şehit Sarya Taburu, yeni savaşçıların yetiştirildiği bir eğitim mevzisidir. Gerek Rojava dışından gerekse buradaki farklı şehirlerden katılan yeni savaşçılar, bu taburda askeri ve ideolojik olarak eğitiliyor. Amacımız aynı zamanda, bu tabur aracılığıyla, Rojava'daki Kürt, Arap, Süryani genç kadın ve erkeklerin devrim savunmasına katılımlarını sağlamaktır. YPG sistemi içinde ama özgün örgütlenen bu tabur, devrim savunmasına katılmak, kendisini askeri ve ideolojik olarak geliştirmek isteyen gençleri, enternasyonalist savaşçıları ve Rojavalı parti ilişkimiz genç kadınları eğitti şimdiye kadar. Bundan sonra da, yeni yerel ve genel katılımlarla bu çalışmaları sürdürmeyi hedefliyoruz.

*Ya Enternasyonal Özgürlük Taburu'ndan neler bekliyorsunuz bundan sonra?

Son bir ay içinde, faşist DAİŞ çetelerinin 3 saldırısına uğrayan ama mevzilendikleri okulun duvarlarına kocaman harflerle yazılan No Pasarán şiarında belirttikleri gibi bu güruhlara geçit vermeyen Enternasyonal Özgürlük Taburu, Rojava devriminin bir parçasıdır. Demin kurucu bileşenlerini vurguladım. Şu an, BÖG, TİKKO, değişik ülkelerden savaşçılar ve MLKP güçlerince sürdürülen bu tabur, şehitleri, yaralıları ve çeşitli hamlelerde ortaya koydukları devrimci pratikleriyle saygın bir yer edindi bu alanda. Enternasyonal Tabur, 9 Ocak'taki saldırıda faşist DAİŞ çetelerine oldukça ağır bir darbe vurdu. Aynı binanın içinde süren savaşın ardından çetelere ait 16 cenaze ele geçti. BÖG'ten Doğan Kırefe yoldaşımız şehit düştü, partimizin 2 savaşçısı da yaralandı. Çeteler bu alandaki en ağır darbelerini yediler ve bu nedenle, yeni saldırılarla güçlerine moral vermeye çalışıyorlar. Ama "geçit yok" demeye devam ediyoruz!

Enternasyonal Özgürlük Taburu, Rojava devriminin dünyaya açılan bir penceresi olsun istiyoruz. Farklı uluslardan kadın ve erkek savaşçılardan oluşan böyle bir tabur, dünya halklarına güçlü mesajlar verecektir. Henüz nicelik bakımından arzu ettiğimiz katılımlar yok ne yazık ki. Bu açıdan dünya sol ve sosyalist hareketleri, üzülerek belirtmeliyim ki, DAİŞ çetelerinin gerisinde kalmıştır. Oysa devrimimiz dünya halkları, ilericiler, solcular ve sosyalistler için, son dönemlerdeki yüz akı bir mücadelenin ürünüdür. Ulusal dargörüşlülüğe saplanmayan, halklar arasında eşitlikçi ve özgürlükçü bir ilişki geliştirmeyi hedefleyen, en önemlisi de DAİŞ'te sembolleşen gerici barbarlığın karşısında aydınlığı temsil eden bir devrimdir söz konusu olan.

Amerika'nın, Fransa'nın ya da başkaca emperyalist güçlerin, kendi çıkarları gereği, Rojava devrimine faşist Türk devletince saldırtılan DAİŞ çetelerini vurmak zorunda kalmaları, bu devrimin niteliğini ortadan kaldırmaz. Çünkü ABD ya da diğer koalisyon bileşenleri olsun ya da olmasın, Minbic'e girilecek, Raqqa'ya şu veya bu zamanda yürünecekti. DAİŞ en büyük tehdidi Rojava'ya oluşturuyor çünkü. Geride kalan dönemde, rejimle ya da diğer gerici bölge devletleriyle savaşta vermedik binlerce şehit ve yaralıyı. DAİŞ saldırdı ve evet, biz çetelerle savaşırken, kendi çıkarları için emperyalistlere ait uçakların onları vurmasından rahatsızlık duymayız. Bir gün o uçakların bizi vurmak için de gelebileceklerini bilerek, buna göre hazırlanarak ele alıyoruz, bu zorunlu ve geçici askeri taktiksel ilişkiyi.

Sözü ve eylemi devrimden yana olan kimi dostlarımızın, emperyalistlerin bu yönelimlerine bakarak kaygılanmaları anlaşılırdır. İşin içerisinde emperyalistler var ve onlar Kürtlerin ya da Arapların kaşına-gözüne hayranlıklarından bu tür "yardım"larda bulunmuyorlar elbette. Kendi çıkarları var ve şu dönemde güçlü bir iradeye sahip olan Kürtlerle, kısa bir süreliğine de olsa, aynı paralelde yürüyorlar, hepsi bu. Emperyalistlerin Rojava'nın mevcut devrimci önderliğiyle, ona yön veren iradeyle hem ideolojik hem de siyasal sorunları var ve öyle birkaç taktik askeri işbirliğiyle ya da uçak sortisiyle aşılacak şeyler değil bunlar. Devrimi zayıflatmak, emperyalistlerin ekonomisine ve tekniğine bağımlı kılmak, bunun için de, kendileriyle uyum içerisinde kalmaya zorlamak onların amaçları arasında yer alıyor. Şunu söyleyebilirim: Eğer bu devrime Barzanici bir perspektif egemen olsaydı, Rojava çoktan uluslararası alanda tanınıyor olacaktı. Bu gerçeklikleri bilerek konuşmak, sözün sorumluluğunu taşımak gerektiğine inanıyoruz. İlerici, devrimci iddialı güçlerden beklenen budur.

Kaldı ki, gelip DAİŞ'i vurmaya çalıştıkları için, hiç bir "solcu" uçağının durdurulduğunu, roketinin engellendiğini ben duymadım. DAİŞ'e, onun destekçisi TC'ye, kurşun, füze, ya da onları geçtim, taş atanları asla engellemeyiz, kimsenin kuşkusu olmasın... Gelip burada ya da bulundukları alanlarda savaşmak, mücadele etmek, antiemperyalizm bayrağını yükseltmek isteyen kimsenin elini tutan yok!

Bazıları bireysel inisiyatifleriyle buraya gelen, devrim için bir şeyler yapmak isteyen enternasyonalist yoldaşlar, mangalda kül bırakmayan gevezelerden bin kat daha kıymetlidir bizim için. Buradaki devrimi ya da gelişmeleri doğru okuyarak, yüzlerini Rojava'ya çeviren enternasyonalist savaşçıları, gelip burada şehit düşenleri ve yaralananları bu vesileyle anmak ve selamlamak isterim.

*Rojava'da ekonomik ve siyasal yaşamın yönetilmesine, meclis ve çeşitli siyasal yapılanmalara katılımınız ne düzeyde? Buralarda kendinize biçtiğiniz misyon nedir? Hangi sorunların çözümüne özellikle katkı sunuyorsunuz ya da sunmayı hedefliyorsunuz?

Rojava'da ekonomik ve siyasal yaşam örgütlüdür. Kanton özerk yönetimlerinden, Tev-Dem'e, Kongra-Star'dan, meclislerden komünlere, meslek birliklerinden sendikalara kadar, hayatın her alanında farklı türden örgütler kurulmuştur. Tüm örgütler içinde ve onlara paralel bir kadın örgütlenmesi vardır. Hepsinin rolünü oynadığı, sorunsuz işlediği elbette söylenemez, ama şurası kesin, halkın ve de ayrıca kadınların kendisini türlü biçimlerde ifade edebileceği, haklarını savunabileceği bir dizi örgüt mevcuttur. Devrimin kadroları ve bileşenleri olarak, bu örgütlerin işelevselleştirilmesi, rollerini oynaması ve kitlelere mal edilmesi için, sınırlı güçlerimizle de olsa, çalışmalar yürütüyoruz.

Devrimin kantonlar düzeyindeki kimi karar verici kurumlarında, eyalet meclislerinde ve örgütleme çalışmaları yürüten birimlerde, temsilci olarak komünistler var. Keza farklı platformlarda da komünistler olarak görüş ve önerilerimizi ihtiyaç duyduğumuzda tartışabiliyoruz. Yine de, nicelik olarak bunun sınırlı olduğunu söylemeliyim.

Esas olan, süreçlere dair görüş ve öneriler geliştirmek, bunları sosyalist bir perspektifle kitlelere mal edebilecek çalışmalar yürütmektir. Ki, biz de bunu kısmen de olsa başarmaya çalışıyoruz. Çeşitli kurumlarda çalışan komünist kadrolar, bileşeni oldukları örgütlerin gündemine önerilerini taşıyıp, bunları karar düzeyine çıkartabiliyorlar. Keza kimi kampanya ve hamle önerileri buralarda gündemleştiriliyor ve kitlelere mal edilmesi için kurumların önüne görev olarak konuluyor. Biraz önce belirttiğim kampanyalar böyledir örneğin. Bunlar esasen komünistlerin örgütlediği çalışmalar olmakla birlikte, bir araya gelen parti ve örgütlerce de desteklenmekte, pratikleştirilmektedir. Birlikte bildiri dağıtımları, paneller, kurum ziyaretleri, kitle toplantıları, yazılama, afişleme gibi çalışmalar yapılıyor. Komünlerde toplantılar gerçekleştirilebiliyor.

Emekçilerin gündelik yaşamlarını ilgilendiren meseleleri de gündemleştiriyoruz, devrimin siyasal sorunlarını da. İdeolojik bozulma örnekleriyle de mücadele ediyoruz, kadın devrimini büyütecek öneriler de yapıyoruz. Mesela, yakın zamanda federasyonun kitlelere mal edilmesi için yürütülen kampanyanın sonuçları, karar verici kurumların da gündemine taşındı. Bu vesileyle, genel bir kampanyanın ihtiyaç olduğu ortaya konuldu. Şimdi tüm kantonlar düzeyinde böyle bir kampanya yürütülüyor. Şeker ve tüp krizinin yarattığı hoşnutsuzluğu azaltmanın yolları üzerine öneriler geliştirirken, bu krizi körükleyen ENKS ve KDP gericiliğinin teşhiri için bildiriler çıkartıp, kitlesel gösteri kararlarının alınmasında rol oynadık. Bürokratikleşmenin kimi örnekleriyle mücadele eden tartışmalar yaptığımız gibi, halklar arasında köprü rolü oynayacak kurumsal adımları da yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Elbette verili güçlerimiz ölçüsünde.

Kendimizi meselelere sosyalist yurtsever perspektiften bakan bir şekilde konumlandırmaya çalışırken, doğal olarak, devrime önderlik eden güçlere dair, bir dizi konuda daha nesnel değerlendirmeler yapabiliyoruz. Bir nevi devrimin vicdanı gibi konumlanmayı savunsak da, henüz istediğimiz niteliksel düzeyi yakalayabildiğimizi söyleyemem ne yazık ki... Yine de çabamız bu yönlüdür.

Devrimin gelişim süreçlerine, ekonomik sorunlara, emekçilerin ihtiyaçlarına, kadınların hak ve özgürlüklerine, çocuk, doğa ve hayvan haklarına dair birçok şeyi tartışmak, değerlendirmek mümkün olsa da, bazı meseleleri şu zaman diliminde ve bu siyasal iklimde tartışmak lüks gibi kaçıyor. İlkesel meseleler elbette gündemden düşmüyor, biz de düşmemesi için mücadele ediyoruz. Savaşın ve ambargonun devam ettiği, DAİŞ ve onun Türkiye'deki iktidar türevi AKP faşizminin devrimi boğmak için her türlü saldırıyı gerçekleştirdiği koşullarda, dikkatlerimizi devrimin kazanımlarının korunmasına, güvenliğinin sağlanmasına ve ilerletilmesine çevirmeyi öncelikli görüyoruz.

Ambargo yükünün hafifletilmesi için Rojava topraklarının bereketli olduğu kuşku götürmez. Rojava topraklarında tarımsal üretkenliğin artırılmasını, kitlelerin aydınlatılması görevlerinin ihmal edilmemesini, bunun için kimi pratik önerileri, devrimin enternasyonal cephede tanıtılmasını ve dayanışmanın büyütülmesini, savaş fırsatçılarına karşı yasal ve ideolojik mücadelenin yürütülmesini ve bunlara benzer pek çok şeyi tartışıyor, ortak bir şekilde mücadele etmenin koşullarını çoğaltmaya çalışıyoruz.

*Bir kadın devrimi olarak da yükselen Rojava devrimi bu aşamada kadın özgürlük mücadelesini nasıl geliştiriyor? Hangi siyasal ve toplumsal perspektiflerle, ne gibi araç ve biçimlerle ilerliyor kadın devrimi? Komünist Kadın Örgütü bu bakımdan Rojava'da kendisine nasıl bir rol biçiyor?

Diğer şeyler bir yana, bu erkek Ortadoğu coğrafyasında kadın ordusunu, kadın iradesini, eş temsiliyeti, eş başkanlığı ve kadından yana yüzlerce yasa maddesini tartıştıran bir devrimin bileşeni olmak herkes için onurdur. Bunlar bile yeter, Rojava'da yaşananın devrim olduğunu anlatmaya. Devrimimize hem demokratik hem de özgürlükçü karakterini veren başlıca alan kadın özgürlük alanıdır. Evet, Rojava bir kadın devrimidir, çünkü kadınlar toplumun yarısı olmalarından gelen temel hak ve özgürlüklere yasal olarak sahiptir. Kendi örgütleri, çalışmaları, politikaları, asayişleri, toplumsal savunma güçleri ve orduları vardır. Doğrudur, uygulamada hâlâ ciddi sorunlar yaşanıyor. 5 bin yıllık erkek egemenliğinden beslenen siyaset, kültür ve gündelik hayat alanında kadınlar hâlâ dövüşmek, tetikte durmak zorunda kalıyor. Fakat yürürlükteki hak ve özgürlükler, bunların kadınlarca sahiplenilişi başkaca ülkelerle kıyaslanamaz bile. Rojava bu bakımdan açık ara öndedir. Elbette ölçümüz erkek egemenlikçi kapitalist ülkeler değil. Çıta sosyalizmin ve kadın özgürlük mücadelesinin temel kazanımlarının altına düşemez. Ki zaten, komünist kadınlar da içinde olmak üzere, Rojava kadın devriminin yapıcıları buna izin vermez.

Komünist kadınlar, sınırlı sayıdaki güçleriyle, KKÖ'müzün perspektiflerini kadınlar arasında yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Devrimin kadın örgütünün içinde ve onun temsilcileriyle birlikte kimi çalışmalar yürütüyoruz. Çeşitli eylem ve etkinliklerin organize edilmesinde kadın yoldaşlarımız temsilciler düzeyinde rol üstleniyorlar. 8 Mart, 25 Kasım gibi özel günlerde, kampanya veya dönem planlamasında önerileri ve düşünceleriyle kadın yoldaşlarımız aktifler. Bir dönem mala-jin'larda, kadın vakıflarında, kadın basınında görevler üstlendik ve şimdi de kadın komünlerinde ve üst çatı örgütlerinde çalışmalar yürütüyoruz. Genç kadınlar arasında, ev emekçisi kadınlarla çeşitli örgütlenme ve eğitim çalışmaları yapıyoruz. Kadın devrimini birlikte ilerletiyoruz. Bu kapsamda son gelişmeleri de kısaca şöyle ifade edebilirim:

Son dönemlerde önemli tartışmalara vesile olan ve Rojava devriminin bir kazanımı olarak gündeme gelen Kuzey Suriye Demokratik Federal Sisteminin toplumsal sözleşmesinde kadın iradesi ciddi bir şekilde yansımasını buldu. Hem ön hazırlık süreçlerinde kadınlar aktiflerdi, hem de sözleşmenin müzakere aşamalarında. Eş başkanlık uygulaması federal sisteme de dahil edildi. Keza kadından yana eşitlikçi yasalar federasyonca güvencelendi.

Bunlar Rojava kadın devriminin kazanımlarının federal sisteme mal edilmesi ve bölgeye doğru yaygınlaştırılmasının ifadeleridir.

Devrimin kazanımlarının yasal düzeylerde daha da derinleştirilmesi, kitlelere mal edilmesi, başta erkek kitleler olmak üzere, tüm toplumun eğitilmesi, kadın kazanımlarının dünya geneline yaygınlaştırılması, enternasyonalist ve bölgesel düzeyde kadın ittifaklarının geliştirilmesi gibi meselelerde önerilerimizi daha aktif savunmak, bunlara belli bir kitle temeli kazandırmak gibi görevlerimizin varlığının bilincindeyiz.

*Rojava devrimi deneyi partinizin teorik ve siyasal anlayışlarını hangi yönde geliştirdi, zenginleştirdi? Kürdistanlı komünistlerin, Türkiye'nin değişik halklardan komünistlerinin, enternasyonal savaşçıların ve destek veren örgütlerin üzerinde nasıl etkileri ve katkıları oldu?

Bu kadar çok soruya birden cevap verebilir miyim bilmem. Rojava devrimi en başta, devrim ufkumuzun genişlemesini, gerçekleşen bir devrimin içinde olmaktan gelen somut deneyimlere sahip olmamızı sağladı. Sokaklara çıkan kitleler, devlet kurumlarına el konulması, ikili iktidar durumları, halkın silahlanması, kadınların devrimin yarısı haline gelişi, ordulaşma, kuşatma ve ambargo gibi devrim yapmış tüm ülkelerin muhatap olduğu gelişmeleri bire bir yaşadık ve bunun Rojava Kürdistanı'ndaki özgün gerçekleşme biçiminin tecrübesiyle donandık.

Klasik anlamda bir işçi sınıfı hareketi ve yaygın işçiler olmaksızın, gerillanın öncülüğünde, ortaya çıkan devrimci bir imkanın "üçüncü yol" tercihiyle değerlendirilmesi ve tarihsel olarak sömürgeleştirilmiş Rojava Kürdistanı'nın özgürleştirilmesi oldukça öğretici bir deneyimdir. Kimi tarihsel gelişmelerin doğru okunması ve doğru taktikler geliştirilmesi durumunda, az bir güçle, büyük bir sıçrama durumunun yaratılabileceği, bunun bir devrime dönüşmesinin de hazır örgütlü güçlerin varlığına bağlı olduğu gerçeği bu devrimin öğrettiklerindendir.

Stratejinin temel konularından biri olan dolaylı yedekler olgusunun, Rojava pratiğinde öğrettiklerini de ayrıca vurgulamakta yarar var. Emperyalistler ve gerici bölge devletlerinin yaşadıkları yönetememe krizlerinin ortaya çıkardığı nesnel imkanları doğru değerlendirmek Rojava'da somut bir şekil kazanıyor. Egemenler arasındaki çelişki ve çatışmalardan devrimci amaçlarla yararlanmak devrimci bir öznenin, sıçramalı gelişimini sağlamak kadar, emperyalistlerin yedeğine düşmeden de o cenahta politika yapabilmesinin imkanlarını gösterdi. Bu çelişki ve çatışmalardan yararlanarak, gerçekleştirilen taktik manevralarla, devrim hem güç kazandı hem de kuşatılmışlık koşullarından çıkışı sağladı.

Emperyalist kapitalist barbarlığın “medeniyetler çatışması” adı altında teorize ettiği din ve milliyet savaşlarının kaçınılmazlığı iddialarına karşı, Rojava'da halkların birlik ve dayanışmasını yükselten kantonlar ve federasyonlar pratiği ile yanıt veriliyor. Halkın meclislerde örgütlendiği, komünlerde birleştiği, taban örgütleriyle doğrudan demokrasinin koşullarını yarattığı Rojava'da, teorik olan pratikleştirilmeye, eylemle ete kemiğe büründürülmeye çalışılıyor.

*Son olarak, halklarımıza Rojava devrimiyle ilgili nasıl bir çağrı yapmak istersiniz?

Rojava devrimi, bu kan ve zulüm dünyasında halklarımızın temiz bir soluk alabilecekleri, egemen kıyıcı, sömürgeci, ırkçı politikalardan beslenen umutsuzluğa karşı umut bayrağının yükseltildiği bir devrimdir. Eşitlikçidir, özgürlükçüdür. Henüz tamamlanmamış olsa da, şimdiye kadar gösterdikleri ve düşündürdükleriyle tarih sahnesinde çoktan yerini almıştır.

Gelin bu devrime katılın. Gelin bu devrime sahip çıkın. Gelin bu devrimi 21. yüzyılın sosyalist mevzisine dönüştürmek için mücadele edin.

Bu devrim halklarındır. Bu devrim ezilenlerindir ve evet, bu devrim en çok da kadınlarındır. Onun için bir şeyler yapın. Maddi, manevi ve siyasal olarak bu devrimi destekleyin!

Emperyalist kapitalist dünyanın kirinden-pasından kurtulmak isteyenler için Rojava güzel bir arınma mekanıdır. Mutlu insanlık için, mütevazı bir neşe pınarıdır.

Ücretli kölelikten kurtulmak isteyenlerin yüzlerini çevirebilecekleri, “benim” diyebilecekleri bir devrimimiz var. Ne kadar övünsek, ne kadar sahip çıksak azdır!

Bunlar çoğaltılabilir, ama uzatmaya gerek yok sanırım. Gelin devrimin bir parçası olma onuruna kavuşun diyerek bitirelim bu söyleşiyi. Ya da, son sözümüzü kendi dilimizden söyleyelim en iyisi: Bijî têkoşîna rûmet û azadîyê! Bijî Şoreşa Rojava!

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi